- ''Sana güven veren kim olursa olsun, O'na çok şey borçlu sayılırsın.''
http://www.kontesce.com/2014/08/tiffanyde-kahvalt-truman-capote.html - İnsan, gölgelerin içinde kaybolmaya mahkum bir sis bulutundan başka neydi ki?
- Kasabadan çıkarken, kilise yolundan giderseniz çok kalmaz bembeyaz yamaçlar üzerinde çiçeklerin parlak renkleriyle alacalı bir tepecikten geçersiniz: Babtis mezarlığıdır orası. Benim tüm soyum, yani Talbo ailesi ile Fenwick ailesi, orada yatar. Annemin yeri babamın yanındadır. Sayısı yirmiyi aşan akraba mezarları da, yıllanmış bir ağacın sereserpe yatmış kökleri misali, bu ikisinin mezarı etrafında dizilidir. Tepeciğin dibinde uzun uzun çimenler vardır, mevsime göre renk değiştiriler. Güz vakti, hele eylül sonlarında bir gidip görün. Gün batışı gibi kırmızı olur o vakit. Ateş parıltısını andırırcasına kızıl gölgeler gezinir mezarların üstlerinde. Güz rüzgarı, çimenin kuru yapraklarını döverek eser, onlardan iç çekişlere benzer bir musuki, insan seslerinden ise bir arp namesi çıkarır. Kırların ötesinde ormanın karanlığı başlar. Yanılmıyorsam, kök toplamak için ormana gittiğimiz eylül ayında bir gündü, Dolly: "Duyuyor musun?" demişti. "İşte bu çimen türküsüdür. Durmadan bir masal söyler. Bu tepecikte yatan bütün insanların hayatını şimdiye kadar yaşamış herkesin hayat masalını bilir. Biz ölünce, bizimkini de söyleyecek."
- yıldızlara, sadece onların kimyasal ağırlıklarını tahmin etmek için bakan ruhsuz gözler.
- Kalbini bir yabaniye vermemelisin: Onları ne kadar çok seversen, onlar da o kadar kuvvetlenirler. En sonunda ormana kaçacak kuvveti kazanırlar... Eğer kendini yabani bir şeye kaptırırsan, sonunda gökyüzüne bakakalırsın.
- Ben ise hayır. Hiçbir şeye alışamam. Alışabilen bir kimse gebersin daha iyi.
- Ne olur yani, zorlu küçük. Neymiş sanki, vatan dediğin rahat ettiğin yerdir. Ben hâlâ arıyorum.
- Holly?nin bir kedisi, bir de gitarı vardı. Güneşin parlak olduğu günlerde saçını yıkar, sarman kedisiyle birlikte yangın merdivenine oturur saçlarını kuruturken baş parmağıyla gitarının tellerine dokunurdu. Müziği her duyuşumda sessizce penceremin kenarına gider dururdum. Ergenlik çağındaki bir oğlan çocuğunun kesik, boğuk tenli sesiyle şarkı söylerdi....Onu en çok mutlu kılan da bu olmalıydı ki saçı kuruduktan, güneş battıktan, karanlıkta pencerelerde ışıklar göründükten sonra bile bu şarkıyı söylemeyi sürdürürdü.
- Bir sinema yıldızı olmak, aynı zamanda kocaman ve şişman bir benliğe sahip olmak demektir derler. Gerçekte ise hiçbir benliğe sahip olmamak gerekir. Zengin ve ünlü bir kişi olmak istemem demek istemiyorum. Bu benim planlarımda var ve günün birinde buna erişeceğimi umuyorum. Fakat, böyle olsa bile, benliğimin peşim sıra gelmesini isterdim. Güzel bir sabah uyanıp da Tiffany?de kahvaltı ettiğim zaman bile yine kendim olmak isterim.
- Simply do not ask me what this is all about, parce que je ne sais pas, mes chers.