- Gevezeliği bırak. Şu anda ömrümün en ehemmiyetli dakikalarını geçiriyorum. Hislerim beni şimdiye kadar asla aldatmamıştır. Müthiş bir şey oldu veya olacak. Şurada gördüğüm genç kız,bana, daha dünyaya gelmeden, daha dünyanın, daha kainatın teşekkül ettiği sıralardan tanıdığım birisi gibi geldi. Sana nasıl anlatabilirim. ?'İlk görüşte deli gibi aşık oldum, yanıyorum, tutuşuyorum!'' gibi laflar mı söyleyeyim? Fakat işin tuhaf yanı bunlardan başka da söylenecek sözüm yok. Hatta burada seninle nasıl durup çene çaldığıma hayret ediyorum. Bundan sonra ömrümün bir dakikasının bile ondan uzakta geçmesi benim için ölüm demektir...
- Korkunç bir vaziyet karşısındayım. Ona bir kere gözden kaybedersem ölünceye kadar ömrüm yalnız aramakla geçer; ve herhalde bu müddet pek kısa olur.
- Ve... Bir şeyler söyleyeceğim herhalde. Belki de o benden evvel söylemeye başlayacak. Muhakkak ki beni görür görmez tanıyacaktır. Başka türlü olmasına imkan yok. Ve tanıyınca bunu saklamayacak. Gel istersen beraber gidelim, sen biraz arkamda dur. Bizi dinle. Aslını bilmediğimiz alemlerde tanıştığımız bir kızla konuşmamız herhalde alelade olmayacaktır...
- Sen dünyada ne kadar antikalık yapmak istersen, hayat da önüne o kadar günlük hadiseler çıkarıyor...
- Bir insanı kendisi kadar, kendi düşünceleri, dertleri, korkuları ve noksanları kadar ne meşgul edebilirdi?
- Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?
- Yüksek insan dışına değil, içine kıymet verendir...
- İçimde müthiş bir hafiflik, bir genişlik duyuyorum. Belki de hakikaten sevmek budur. Belki de ben şimdiye kadar sahiden sevmenin ne olduğunu bilmiyordum...
- Şimdi ondan ayrılmak ve haftalarca görmemek mümkündü. Tabii olan da buydu. Halbuki beş dakika için bile ondan ayrılmayı kafası almıyordu...
- Dünyada şimdi onunla yan yana bulunmamamız kadar mantıksız ve lüzumsuz ne vardır acaba?