- Nasıl muhtaç olduğumuz havayı istemem demeye, mekân içinde bir yer işgal etmekten vazgeçmeye kuvvetimiz yoksa, bize verilen bir aşkı almamaya da iktidarımız yoktur.
Sizi seviyorum... Hem nasıl seviyorum yarabbi... Şu anda bir tarafımı kesseniz acı duymam. - Halbuki ben bu kadar hakikatsever olmak istemiyordum. Hiçbir hakikatin beni ondan uzaklaştırmasına tahammül edemiyeceğimi anlıyordum. Ruhlarımız için en lüzumlu, en kıymetli olan şeyleri birbirimizde bulduktan sonra diğer teferruatı görmemezlikten gelmek, daha doğrusu büyük bir hakikat için küçük hakikatleri feda etmek, daha insanca ve daha insaflı olmaz mıydı?
- fakat insanın damarları ve sinirleri bazen iradesinden ve aklından daha kuvvetlidir ve muhayyilemiz bizi iğfal etmekte bazen bir çok fettanları geri bırakır. Ve bunlar hüküm ve nüfuzu ellerine aldılar mı, iş bitmiş demektir: artık dimağımızın bu işi mantığa uydurup makul göstermesi bir zaman meselesidir.
- İnsanları, kendi cinslerinden biri üzerinde kudret ve salahiyetlerini denemek kadar tatlı sarhoş eden ne vardır? Hele bunu yapmak fırsatı, birtakım ince hesaplar dolayısıyla, ancak muayyen bazı kimselere karşı kendini gösterirse.
- "Nasıl olursa olsun!.. Bir benzerini bütün hayatımda görmediğim bir mahluk. Yarın... Yarın..."
- " İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşanmaya değer... Ne olursa olsun..."
- " Size fena şeyler söyleyebilir miyim?..
Sizi sevdiğimi, deli gibi, ölecek gibi sevdiğimi söylemek fena bir şey mi?
Şaşırmayın... " - " Burası da, görüyorsun ki, uçsuz bucaksız bir yer değil!..
Burada da gözümüze bir hudut çiziliyor. Okyanuslarda bile başka türlü olmasa gerek...
Acaba bu kâinatta yerle göğün birbirine kavuşmadığı bir taraf yok mu?
Alabildiğine sonsuzluğa doğru giden bir taraf... " - " Dostlarımız, âmirlerimiz, işlerimiz, derslerimiz var... Allah kahredesi hayatımız var!.. "
- " Manevi hayatımızda, bizim pek de haberimiz olmadan, birtakım hadiseler cereyan ediyor...
Bu doğru...
İnsan ruhları arasında, şuurun pek de karışmadığı bazı münasebetler var...
Bu da doğru... "