- Şimdiye kadar kendime bile söylemekten çekindiğim taraflarım, hiç bana haber vermeden,
saklandıkları yerlerden çıkıyor ve ortaya dökülüyorlardı. Bir
insana ilk defa kendimden bahsettiğim için bütün çıplaklığımla,
hiç bir şeyi örtbas etmeden görünmek istiyordum. Ona yalan
söylememek, kendimi tahrif etmemek, hiçbir şeyi değiştirmemek
için o kadar gayret sarf ediyor, hatta bu gayrette bazan
ileri giderek kendi aleyhimdeki noktaları o kadar tebarüz ettiriyordum
ki, bu suretle gene hakikatten ayrılmış oluyordum - İlk zamanlarda bizi
birbirimize yaklaştıran daha ziyade bir tecessüstü. Acaba daha
neler var, diye merak ediyor ve gayet çok konuşuyorduk. Sonraları
bu tecessüsün yerini bir alışkanlık aldı. Bazı sebeplerle iki
üç gün görüşemesek birbirimizi adamakıllı göreceğimiz geliyordu.
Buluştuğumuz zaman, ayrı kalmış arkadaş çocuklar gibi
seviniyor, el ele tutuşarak yürüyorduk. Onu çok seviyordum.
İçimde bütün bir dünyayı sevecek kadar çok muhabbet bulunduğunu
hissediyor ve bunu nihayet bir yere sarf edebildiğim
için kendimi mesut sayıyordum. Onun da benden hoşlandığı,
beni aradığı muhakkaktı. Fakat arkadaşlığımızı başka sahalara götürmek için asla vesile vermiyordu. - Her gün odamda
oturuyor, kitap okumaya çalışıyordum. Bir tek harfini bile
fark etmeden sayfaları çeviriyor, bazan, dikkat etmeye azmederek
baştan başlıyor, fakat birkaç satır sonra gene zihnimin başka
yerlerde dolaştığını görüyordum. Gündüzleri hadiseleri olduğu
gibi kabul ediyor, onun kararlarının kati olduğunu, aradan
biraz zaman geçmesini beklemekten başka bir şey yapamayacağımı
anlıyordum. Fakat geceyle beraber muhayyilem faaliyete
başlıyor, hummalı bir hasta gibi bana olmayacak şeyler
düşündürüyordu. - Fakat ben, onunla aramdaki rabıtayı kaybeder
etmez, onun tesirinden kurtulur kurtulmaz, tekrar eski
halime dönmüştüm. Ona ne kadar muhtaç olduğumu şimdi
anlıyordum. Ben hayatta yalnız başına yürüyebilecek bir insan
değildim. Daima onun gibi bir desteğe muhtaçtım. Bunlardan
mahrum olarak yaşamam mümkün olamazdı. Buna rağmen
yaşadım... Ama, işte netice meydanda... Eğer buna yaşamak demek
caizse, yaşadım... - Öyle ya... Bir ayrılık anında, basit bir heyecanın şevkiyle verilmiş bir sözü tutmamak
için en kolay çare, münasebeti hiç münakaşasız kesivermekti.
Postaneden mektuplar alınmaz... Cevap verilmez... Var zannedilen
şeyler bir anda yok oluverirdi. Kim bilir hangi yeni macera,
hangi yakın ve daha makul saadet şimdi ona kollarını açmış
bulunuyordu. Bunu bırakıp, saf bir çocuğa biraz da gönlünü almak
için söylenmiş bir söze bağlanarak meçhul bir hayata, nereye
varacağı malum olmayan bir maceraya atılmak, onun daima
iyi işleyen kafasının kabul edeceği bir iş değildi. - "Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor..."
- ""Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bi sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara,sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz."
"Bu karanlık ve sıkıntılı manzara ne kadar güzeldi! İçime çektiğim bu ıslak hava ne kadar tazeydi! Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak... ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, onu bekleyerek yaşamak..."
"şimdi ben gidiyorum fakat ne zaman çağırırsan gelirim... dedi. evvela ne demek istediğini anlamadım... o da bi an durdu ve ilave etti:nereye çağırırsan gelirim!"
"Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... Neden? Niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? Çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim. Niçin böyleyim, niçin diğer kadınların farkına bile varmadıkları bir nokta bana bu kadar ehemmiyetli görünüyor?"
"Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?" - ""Nedense, hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bi sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara,sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz."
"Bu karanlık ve sıkıntılı manzara ne kadar güzeldi! İçime çektiğim bu ıslak hava ne kadar tazeydi! Yaşamak, tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak... ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, onu bekleyerek yaşamak..."
"şimdi ben gidiyorum fakat ne zaman çağırırsan gelirim... dedi. evvela ne demek istediğini anlamadım... o da bi an durdu ve ilave etti:nereye çağırırsan gelirim!"
"Bilhassa tahammül edemediğim bir şey, kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... Neden? Niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? Niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? Niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? Çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim. Niçin böyleyim, niçin diğer kadınların farkına bile varmadıkları bir nokta bana bu kadar ehemmiyetli görünüyor?"
"Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?" - "İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar"--Sabahattin ALİ,KÜRK MANTOLU MADONNA?
- Yaşamak... Tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak... Herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak... Ve bilhassa bütün bunları anlatacak bir insanın mevcut olduğunu düşünerek, onu bekleyerek yaşamak..."