- "Kendinize yapılmasını istemediğiniz bir muameleyi başkalarına da yapmayın!" (Ve hemen ilave ederdi) "İsterse tavuk olsun!"
- Evler... Yan yatmış, diz çökmüş, bağdaş kurmuş, kapaklanmış, yahut tam yuvarlanacakken tutunuvermiş evler, işçi evleri.
- Evler... Yan yatmış, diz çökmüş, bağdaş kurmuş, kapaklanmış, yahut tam yuvarlanacakken tutunuvermiş evler, işçi evleri.
- Evler... Yan yatmış, diz çökmüş, bağdaş kurmuş, kapaklanmış, yahut tam yuvarlanacakken tutunuvermiş evler, işçi evleri.
- Arkamdan seslendiler: "Fabrikada çalışır, karını çalıştırırsan kes bizimle merhabayı!" Aldırış etmedim. "Kan tükürsem bile kızılcık şerbeti içtim," demem isteniyordu. Bıkmıştım olduğumdan başka görünmekten. Açlıktan nefesin kokacak, ama aile etiketin yüzünden çalışmayacaksın; varlıklı gözükme numaralarının daniskasını yapacak, ekini belli etmeyeceksin. (S. 25)
- "Çünkü çevirdiği dalavereleri gayet iyi bilirim!" "Hani servetini şahsi gayreti ile yapmıştı?" "Dalavere çevirebilmek de şahsi kabiliyettir..."(SF. 33)
- Demek düşmek, kişinin elinden alamıyordu kişiliğini! Kişilik... Evet, kişilik. İnsanoğlu elinde olmayan nedenlerle düşebilir, ama haysiyeti ayaklar altına vermeyebilirdi. Kafama bu takılmış, benimkini de böyle, kişilik sahibi saymaya başlamıştım. Çoktan affetmiştim onu beni bir daha aramadığı için. Madem kişilik sahibiydi, şu halde ne diye düşsün? Babasının evinde de hep bu kişiliği yüzünden uğramamış olabilirdi. (SF.185)
- "Olan olmuş, ok yaydan fırlamıştır. Ağlayıp yırtınmak, çekip kendi kendini vurmak, yahut damla damla eriyerek vaktinden çok önce sönmek çözüm yolu değildir. Bu size bir ders olsun. Bundan böyle genç kızlara eğlence aracı gözüyle bakmayın. Onların da yaşanacak bir hayatı olduğunu unutmayın!" (SF. 199)
- Ortaçaf'ın, "Boş ver!"ı para etmiyordu. Kendimi suçlu görüyordum. Demek, ardına takıldığın kızı elde edip sonradan cakadan bir tekmeyle iş bitmiyordu. Erkeklik, kızları tavlayıp koleksiyon yapmak değil, onları aldatmamak, onlara sahip olabilmek, ailelerini yok olmaya sürüklememekti! Hosa giden bir kızın ardına düşüp, "şist! Bi dakka bayan. Sizi bir yerlerden tanıyor gibiyim... Sizin de gözünüz beni ısırıyor mu?" gibilerinden başlayıp diller dökerek sonunda onu ardına takmakla bitmiyordu iş, evet. Bu işin içinde yok olmalar da bulunabiliyordu. (SF. 195)
- "Pamuk kozalarının beyaz beyaz patladığı, aydınlık bir eylül gecesiydi. Yıldızlar iri iriydiler, ay vardı. Vardı ama genç adamın gördüğü yoktu. Bir haftadan beri yirmidört lira doksanbeş kuruş ve genç karısıyla kalakalmıştı: Fırtınaların çalkalandığı korkunç okyanuslarda, parçalanmış yelkenli, kırılmış dümeniyle küçücük bir tekne gibi..."