Dostluğumuz, arkadaşlığımız, tanışıklığımız, tümüyle eğlenceli olmak zorunda.
Her türlüsü ürkütücü olan içtenlik başgösterdiği anda, şakaların opak muşambasına bürünüyoruz.
Birbirimizi oyalamak, kibarlığın yegane yolu oldu.
Saptırılmış ve bir yönetmeliğe uyarlanmış saygının gereği olarak cıvıtmak... ne kader ama.
Kral, en büyük soytarı olmak zorunda.
İnsanlar, yakınlaşmanın yolunu kendilerine acındırmakta ya da muhataplarının kafasına demirle vurmakta arıyorlar çoğu zaman.
Bir de benim gibi, dokunaklı genellemeler yapanlar var.
Şimdi bunları söylüyorum ya, sabah dünyaya, insanlara inanıyor olarak uyanacağım.
Nefetiti'yi[üst kat komşumun kedisi] ve yavrularını görünce beni bekleyen birtakım vazifeler, insanlık görevleri olduğu fikrine kapılacağım.
Hayatın ölümden, aşk'ın her ikisinden de büyük olduğuna inanacağım.
Ve bu saçmalığı doğuran şartlar, seni benim için dünyanın en değerli insanı kılıyor.
Keşke başka ihtimaller de olsaydı, gerçek hatalar yapabilseydim hiç değilse...
Cehennem, biliyorsun, tüm sorulara aynı cevabın verildiği, azabın kurumsallaştığı, eziyetin otomatikleştiği yerdir.
Ya çok derin acıların ya çok büyük hedeflerin var ya da çok inatçısın Şebnem. Bunların hepsi ya da herhangi ikisi de olabilir.
Bazı şeylerin anlamı ortaya çıktığında, o şeylerin kendileri çoktan yitmiş oluyor Şebnem. Biz aslında kaybettiklerimiziz. Kendisi kaybolunca anlamı parlayan şeylerle kuşatılmış durumdayız. Bu anlam birikintisi, aslında hayatla ilgisi kesilmiş olduğu için anlamsızlığa matuf.
Görüyorsun ya, tüm sözlerim, zavallılığa dönüşmüş bir samimiyetten geriye kalan ve ağıt izlenimi uyandıran gevelemelerden ibaret.
Aslında tüm insanlığı ilgilendiren bunca belirsizlik içinde yalan da önce ihtişamını, sonra görülebilirliğini kaybetti.
Doğrunun önemi kalmayınca, yalanı ancak kendine söyleyebilirsin. Kendini bulabilirsen tabi.
Şebnem çok saçmaladım, bağışla.
İnsanın kalbi darmadağın olunca, kafası da karışıyor.
Mümkünse söylediklerimi unuturken beni aklından çıkarma.
Huşuyla öpüyorum.
-Müntekim