- Filozof küçük kişisel gururları asla okşamaz; onun her zaman için büyük bir tutkuyla istediği şey, gerçeği aramaktır, özsaygının aptalca önyargılarının altından gerçeği bulup çıkarır, ona erişir, onu geliştirir ve onu şaşkın dünyaya cesurca gösterir.
- Tüm fikirlerimiz karşılaştığımız nesnelerin temsilleridir; nesnesiz bir fikir olduğu kesin olan tanrı fikri bizde neyi temsil edebilir? Her ilke bir yargıdır, her yargı bir deneyimin sonucudur ve deneyim ancak duyuların harekete geçirilmesi yoluyla elde edilebilir; dolayısıyla, dini ilkeler kesinlikle hiçbir şeye dayanmazlar ve asla doğuştan değillerdir. Anlaşılması en güç olan şeyin en önemli şey olduğuna aklıbaşında insanları nasıl oldu da ikna edebildik diye soracaksınız. Onları müthiş korkutarak; çünki insan korktuğunda artık akıl yürütemez; çünkü bu insanlara özellikle kendi akıllarından sakınmaları öğütlendi ve insanın bir kez aklı karıştığında her şeye inanır ve hiçbir şeyi incelemez. Tüm dinlerin iki temeli cehalet ve korkudur. İnsanın tanrı karşısındaki kararsızlığı tam da onu dine bağlayan güdüdür. İnsan karanlık içindeyken hem fiziksel olarak hem de moral olarak korkar; korku onda alışkanlık halini alır ve ihtiyaca dönüşür: Ümit edeceği ya da endişe duyacağı bir şey kalmadığında kendinde bir şeylerin eksik olduğuna inanır.
- Seni anlamıyorum artık, beni anlamadığından beri. (S. 8)
- Bir köre ışığı gösteremezsin. (S. 16)
- Biz karşı konulamaz bir güçle eğitildik ve iktidarın efendileri bizim içimizde var olan eğilimleri görmezden gelerek bizim için çizdikleri yolu gösterdiler. Doğaya gerekli olmayan hiçbir erdem yoktur ve birilerini ötekilerle işte böyle mükemmel bir dengede tutar, tüm bilimi bu dengeye dayanır, bizi fırlattığı tarafta suçlu olmamıza imkan var mı? (S. 42)
- ... tüm insani ahlak şu söze sığar: Başkalarını kendin için arzu ettiğin oranda mutlu et ve görmek istemediğin kötülüğü ötekine yapma. (S. 43)
- Şehvetin suç olarak görülmesini Hristiyan dalaverecilere borçlu olduğumuzu tüm filozoflar gayet iyi bilirler.Bize şehveti yasaklayan rahiplerin haklı gerekçeleri vardı:Bu gizli günahların bilinmesinin ve bağışlanmasının tekelini kendilerine tahsis eden bu öğüt, onlara kadınlar üzerinde inanılmaz bir nüfuz sağlıyordu ve kapsamı sınırsız bir şehvet mesleğini onlara sunuyordu. Bundan nasıl yararlandıklarını ve eğer imtiyazlarını çaresizce kaybetmemiş olsalardı bunu hâlâ nasıl kötüye kullanacaklarını biliyoruz.
- İnanç bir ruh hastalığıdır, ne kadar çabalarsak çabalayalım düzelmez; kötülüklere sükunetle katlanmalarını sağlayacak safsatalar sunar bazılarına.
- Herkes ikiyüzlüdür yoksa samimi bir kişi sahtekarlar cemiyetinde nasıl olur da hiç başarısızlığa uğramaz.
- Doğa insanın edepli olmasını isteseydi onu çıplak doğurmazdı; uygarlık bakımından bizden daha az yozlaşmış olan sayısız halk çıplak dolaşmakta ve hiçbir utanç hissetmemekte; giyinme alışkanlığının biricik temelinin hem havanın sertliği hem de kadınların süs merakı olduğundan kuşkunuz olmasın.