- Eski düşüncelerden uzaklaştıkça rahatlıyor, yeni düşüncelere hırsla sarılıyordu. Bir zamanlar tepesinde sonsuz uzaklıklara açılan gökyüzü sanki birden sınırlı, onu ezen bir kubbeye dönüşmüştü.
- Bu konuda kararın kesin mi? Sonra, vicdanına karşı gerçekten davranman gerektiği gibi mi davranıyorsun, yoksa bunu insanlar için, onların karşısında övünmek için mi yapıyorsun? diye soruyordu Nehlüdov kendi kendisine. (290)
- Toprak, herkesin ortak malıdır.Herkes onun üzerinde eşit hakka sahiptir. Fakat toprağın iyisi, kötüsü vardır. Ve herkes toprağın iyisini almak ister. Eşitlik sağlamak için ne yapmak gerekir? Bu durumda toprağın iyisine sahip olan biri, toprağı olmayanlara, kendi elindeki toprağın bedelini ödemelidir," diye kendi sorusuna yine kendisi yanıt verdi Nehlüdov. "Kimin kime para ödeyeceğini belirlemek zor olacağından ortak gereksinimler için para toplamak gerektiğinden toprak sahibi olan kişi, topluluğun her türlü gereksinimleri için toprağının bedeli kadar parayı bu topluluğa ödemelidir. Böylece herkes eşit olacaktır. Toprak sahibi olmak mı istiyorsun, iyi toprak için daha fazla, kötü toprak için daha az para ödeyeceksin. Toprak sahini olmak istemiyor musun, hiçbir şey ödemeyeceksin, ortak gereksinmeler için vergiyi de toprak sahibi olanlar verecekler senin adına. (331)
- Nehlüdov yarasına dokunulmuş gibi hissetti. İnsan sanki inadına yapar gibi gider, hep yaralı yerini çarpar, bunun tek nedeni ise çarptığını ancak yaralı yerini vurunca fark etmesidir. (344)
- İlk gençlik, öğrencilik yıllarında ve Nehlüdov?la yakınlaştığı dönemde ciddi ve onurlu bir insan olarak resmi boş inançlarından uzak olduğunu saklamıyordu. Fakat yıllar geçtikçe ve işinde yükseldikçe, özellikle bu sırada toplumda baş göstermiş olan tutuculuğun tepkisiyle bu manevi özgürlük ona artık engel olmaya başlamıştı. Aile ilişkileri, özellikle babasının ölümü sırasında yapılan cenaze ayinini, annesinin ondan oruç tutmasını istemesini ve bunun kısmen toplum tarafından da beklenmesini bir yana bırakalım, iş gereği sürekli olarak dualarda, takdis törenlerinde bulunması gerekiyordu. Gün geçmiyordu ki, dinin görünürdeki biçimleriyle ilgili olarak kaçıp kurtulması olanaksız herhangi bir iş olmasın. (403)
- ?İnsanın içindeki vahşi hayvanın hayvani yönü iğrenç,? diye düşünüyordu Nehlüdov. ?Fakat bu hayvani yön saf bir şekilde ortaya çıktığı zaman ruhsal yaşamının en tepesinden bakıyorsun ve ondan nefret ediyorsun, düşsen de kalksan da olduğun gibi kalıyorsun, ancak içindeki bu hayvan, sahte bir estetiğin, şiirsel bir kabuğun altına gizlendiği ve önünde eğilmeni beklediği zaman onu tanrılaştırarak, iyi mi kötü mü düşünmeden kendini ona tamamen kaptırıyorsun. O zaman da çok kötü oluyor.? (433)
- "16 yaşından itibaren dua etmeyi, kiliseye gitmeyi ve kendi irademle oruç tutmayı bıraktım. Bana çocukluğumda öğretilen şeylere inanmıyordum, ama inandığım bir şeyler vardı. Neye inandığımı ise hic anlatamıyordum.Bir Tanrı'ya inanıyordum.Ya da daha doğrusu Tanri'yi inkâr etmiyordum."
- "...ben de büyüklerim gibi oldum ve bu şekilde onların beni onayladiklarini hissettim."
- "Yalan, soygun, zina, içki içme, şiddet, cinayet, islemedigim tek bir suç bile kalmamıştı, ama benim çagdaslarim beni nispeten ahlakli bir insan olarak gördüler ve görüyorlar. "
- Ve nasıl bu gece yeryüzünde insanı sakinleştiren, dinlendiren bir karanlık değil, kaynağı olmayan, donuk, soluk bir ışık varsa, Nehlüdov?un ruhunda da bilgisizliğin insanı rahatlatan karanlığı yoktu artık. Her şey apaçıktı. Önemli ve iyi sayılan her şeyin önemsiz ve kötü olduğu, bütün bu parıltının, bütün bu şatafatın herkesin alıştığı, sadece cezalandırılmamakla kalmayıp aynı zamanda üste çıkan ve insanların uydurabildikleri bütün güzelliklerle allanıp pullanan eski suçları örtbas ettiği apaçık ortadaydı. (434)