- İnsanları değiştiremezsin, biliyorsun. Onlara ancak bir yol gösterebilir, sonra da bu yola girme arzusu verebilirsin.
- Bedeni başkalarıyla aynı yolculuğu paylaşsa bile, düşünceleri ve kaygıları çok uzaktaydı. En gizli düşüncelerinin bir iki kelimesinin, tamamlanmamış cümlelerin tutarsız parçalarının, sanki beyni fazladan birkaç düşünce kırıntısından kurtuluyormuş gibi ara sıra yüksek sesle dışarı fışkırdığı oluyordu.
- Her gün milyonlarca insan karşılaşıyor ve havanın nasıl olduğu üzerine konuşarak söze başlıyorlar. Onların asıl niyetinin meteorolojik verileri birbirleriyle görüşmek olduğunu mu sanıyorsun? Aslında kimsenin meteorolojiyi önemsediği yok. Bir ilişki kurmanın, adını bulamadığımız, elle tutulamayan bir şeylerin alışverişini yapmanın bahanesi bu.
- Krakus'un hatalı olduğunu düşünüyorsa, gidip onunla konuşmalıydı. Yapması gereken buydu. Sorunları kafasında evirip çevirmesi bir işe yaramıyordu. Olumsuz fikirleri didik didik etmek insanı aşağıya doğru, hıncın bok çukuruna doğru çeker. Oradan da çöküntü ve hastalıktan başka bir şey üremez.
- Sürekli yemek yerken aynı zamanda başka şeyler yapıyoruz, yediğimizi hissedemiyoruz bile...
- Yaptıklarımla tanınmaktansa olduğum halimle sevilmeyi tercih ederim.
- Başkalarını yenmeye çalışmak beni ilgilendirmiyor. Gerçek zafer insanın kendi üzerinde kazandığıdır.
- Platon, çok karanlık bir tür mağarada doğmuş ve buradan asla çıkmamış insanları anlatıyordu. Bu mağara onların evreniydi; donuk ve hüzünlü olsa da aşina oldukları, dolayısıyla teskin edici bir yerdi. Dışarıya adım atmayı inatla reddediyorlardı, çünkü dışarıyı bilmediklerinden, orayı düşman, tehlikeli olarak hayal ediyorlardı. Dolayısıyla, o meçhul alanın güneşli, güzellikle, özgürlükle dolu olduğunu keşfetmeleri imkansızdı. Bugün birçok insan farkında olmadan Platon'un mağarasında yaşıyor. Bilinmeyen karşısında büyük bir korkuları var ve kişisel olarak onları etkileyecek her değişimi reddediyorlar. Fikirleri var, projeleri, düşleri var ama bunları asla gerçekleştirmiyorlar, doğrulanmamış binlerce korkuyla felç olmuşlar, elleri ayakları kelepçeli, oysa anahtarı da yalnızca kendilerinde. Boyunlarında asılı ama asla ellerine alamıyorlar.
- Dünyada görmek istediğimiz değişimin ta kendisi olmalıyız.
- Tek gerçek yolculuk, tek gençlik pınarı, yeni manzaralara gitmek değil, başka gözlere sahip olmak, evreni bir başkasının gözünden, başka yüz kişinin gözünden görmek, onların her birinin olduğu, her birinin gördüğü yüz evreni görmektir.