- "Afganistan'da çocuk vardır ancak çocukluk yoktur"
- Yusuf, Kenan iline dönecek, bırakın matemi,
Ahırlar gül bahçesine dönecek, bırakın matemi.
Bir tufan patlayıp tüm canılıları boğmaya kalkışsa,
En güçlü kasırgayı bile aşacak
Nuh gibi bir kılavuzunuz var, bırakın matemi.
(sayfa 424) - Bir annenin kendi çocuğuna sevgi duyamayacağından korkması ,korkunç bir şey.
- Kâbil'in kışına bayılıyordum. Geceleri pencereme pıtır pıtır vuran kar tanelerine, yeni yağmış karın siyah, kauçuk botlarımın altında ezilirken çıkardığı çıtırtıya, rüzgar bahçelerde, sokaklarda uğuldarken demir sobadan yayılan sıcaklığa bayılıyordum. Ama en çok da, ağaçlar donup yollar buz tutunca, Baba'yla aramdaki buzların azıcık da olsa erimesine. Bunu sağlayansa uçurtmalardı. Baba'yla aynı evde yaşıyorduk, ama farklı dünyalarda. Uçurtmalar bu iki dünya arasındaki, kağıt inceliğindeki kesişme noktasıydı.
- Bu kentin ne çatılarını ışıldatan ayları sayabilirsin,
Ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi.
- Saib-i Tebrizi - Kadınları 1978 ile 1992 arasında tadını çıkardığı özgürlükler, fırsatlar artık geçmişte kalmıştı -Leyla, Babi'nin o komünist yıllara ilişkin sözlerini hala anımsıyordu: Afganistan'da kadın olmanın tam zamanı, Leyla. Mücahitlerin 1992'de idareyi ele geçirmesiyle, önce Afganistan'ın adı değişmiş, Afganistan İslam Devleti olmuştu.
- Sizi selden çekip kurtaran ip, ileride boynunuza dolanmış bir ilmeğe dönüşenebilir.
- Gideli yalnızca iki hafta olmasına karşın, işte başlamıştı bile: Zaman o keskin hatlı anıların kenarlarını
kemirmeye koyulmuştu. Leyla belleğini sıkıştırdı. Ne demişti? Hangisini? Bu sorunun yanıtını bilmek
birdenbire canalıcı, yaşamsal bir önem kazanmıştı.
Gözlerini kapadı. Yoğunlaştı.
Zaman geçtikçe, yavaş yavaş, bu işlemden usanacaktı. Zihinden bulup çıkarmak, tozunu almak, çoktan
ölmüş ânı yeniden diriltmeye çalışmak giderek daha yorucu olacaktı. Ve işin doğrusu, bir gün, yıllar sonra bir
gün gelecek, Leyla artık onu kaybettiğine ah vah etmeyecekti. En azından, şimdiki kadar sık, daha doğrusu,
böyle kesintisizce değil. Gün gelecek, erkeğin yüzünün ayrıntıları belleğin pençesinden sıvışacak, sokakta
oğlu Tarık'a seslenen bir annenin sesini duymak, kızın bir anda bütün palamarlarını kesip onu rüzgâra, açık
denizlere savurmayacaktı. - " Yüksek bir dağın tepesinde durdum, ve Ali'yi, Allah'ın Aslanı'nı çağırdım. Oh, Ali, Allah'ın Aslanı, insanların kralı, şu yaralı kalplerimize sevinç getir. "
- Sende benim kadar uzun yaşasaydın, Zalimlikle yardımseverliğin aynı rengin iki tonu olduğunu anlardın...