- "... Zaten uyandığımda daha mantıklı düşünmeye başlamıştım. Geceleri her şeyin karanlık yanını görmek,sabaha da farklı düşüncelerle kalkmak tam bana göre bir şey."
- O sene (1851) İngiltere'de yapılan nüfus sayımına göre, on yaşını aşmış 8.155.000 kadın, buna karşılık 7.600.000 erkek vardı. Bu da açıkça göstermektedir ki; Viktorya çağında yaşayan bir kızın kaçınılmaz yazgısı bir eş ve anne olmaksa da erkeklerin sayısı elvermiyordu.
- Kadın dönüp ona baktı; daha doğrusu bakışı onu delip geçmiş gibi geldi Charles'a. O ilk karşılaşmadan sonra o yüzden aklında kalan, gerçekten de o yüzde olanlar değil, onun o yüzde bulmayı ummadığı şeyler oldu; çünkü, o çağda bir kadından ağır başlı, uysal ve utangaç bir görüntü sergilemesi beklenirdi. Charles birden yasak bölgeye girmiş gibi hissetti kendini; sanki Cobb, Tarihi Lyme Kasabasının değil de o yüze aitti. Ernestia'nınki gibi güzel bir yüz değildi. Hiç bir devrin ölçülerine ya da zevklerine göre güzel sayılmazdı. Ama unutulmaz bir yüzdü, trajik bir yüz. Bir dağ kaynağından çıkan su gibi saf, doğal ve engel tanımazcasına fışkırıyordu hüzün bu yüzden. Hiçbir yapaylık, ikiyüzlülük, histeri, maske yoktu orada; hele delilik hiç yoktu.
- Bu kültürel devrimin bilinçli amaçlarının, zalimliklerinin ve başarısızlıklarının ne olduğu önemli değil; Rönesans özünde uygarlığın en sert kışlarından birinin yeşil bir bahara çıkmasaydı sadece. Zincirlerin, engellerin, sınırların sonuydu. Tek bir şey üzerine kurulmuştu: Var olan, güzeldir.
- Sanki bu yüzü her görüşünden sonra üzerinde yarattığı etkiye inanamıyor ve yeniden görmek zorunda hissediyordu kendini. Yüz, onu aynı anda hem sarmalıyor hem de dışlıyordu; düşte görülen birisi gibi hem kıpırdamadan duruyor hem de durmadan uzaklaşıyordu.
- Çok sayıda insanı, daha onlara yürütmeyi öğretmeden koşturmakla mutlu edemezsiniz.
- Önceki gecenin fırtınasıyla temizlenip paklanmış olan gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu, şeker gibi tatlı, uçuk bir maviye bürünmüştü; hava limon gibiydi; ama temizdi ve insanı arındırıyordu.
- Seni ne zaman görsem sesim kesiliyor, dilim tutuluyor, ince bir alev tüm gövdemi dolaşıyor, içimden fışkıran bir kükreme ve karanlık kulaklarımı gözlerimi dağlıyor.
- On dokuzuncu yüzyılda bir çiftlik işçisinin hayatı şimdikinden çok farklıydı. Mesela, Dorset köylüleri arasında, evlilik öncesi gebelik son derece normaldi ve hamilelik kesinleşmeden evlilik gerçekleşmezdi... Bunun sebebi işçilere ödenen düşük ücretler ve ailede mümkün olduğunca fazla kişinin çalışmasına duyulan ihtiyaçtı.
- Alçak gönüllülük kimsenin bilmediği bir erdem, edep ne demek bilen yok; yatakların olabildiğince dip dibe serildiği küçücük bir odada, baba, anne, genç erkekler, delikanlılar, yetişkin ve yetişmekte olan kızlar - iki bazen üç kuşak- karmakarışık yatıyorlar; her türlü tuvalet işi ve doğal ihtiyaçlar, giyinmeler, soyunmalar, doğumlar, ölümler herkesin gözleri önünde meydana geliyor, her yere şehvet atmosferi sinmiş ve insan doğası domuzdan beter bir düzeye indirgenmiş....Ensest çok sıradan bir olay.