- Biliyor musun Andrey, benim içimde ne yakıcı, ne de kurtarıcı hiçbir ateş yanmadı. Hayatımda hiçbir zaman başkalarınınki gibi gittikçe renklenen, parlak bir güne çevrilen bir sabah olmadı; bir sabah ki yakıcı öğlesi geçtikten sonra yavaş yavaş solsun ve kendiliğinden akşama karışsın. Hayır, benim hayatım sönmüş başladı. Tuhaf, fakat böyle. Kendimi bilir bilmez sönmeye başladığımı hissettim. Sönüşüm dairede, evrak başında oturduğum zaman başladı; sonra kitapları okuyup da onlarda hayatta kullanmayacağım gerçekler buldukça, dostlar arasında dedikodular, alaylar, soğuk, kötü, boş gevezelikler dinledikçe, gayesiz, sevgisiz, toplantılara katıldıkça daha da kötü oldum.
- "Yazıp durmak, kafasını ve ruhunu önemsiz şeylere harcamak, inançlarını değiştirmek, zekasını ve hayal gücünü satmak! Doğasını zorlamak, sürekli heyecan ve karmaşa içinde olmak, dinlenmek nedir bilmemek, devamlı koşturup durmak... Yaz da yaz, tekerlek gibi, makine gibi. Yazmak. Yarın yaz, öbür gün yaz. Tatil gelsin, yaz gelsin; hep yaz, hep yaz! Ne zaman durup dinlenecek, zavallı adam!"
- "Yazıp durmak, kafasını ve ruhunu önemsiz şeylere harcamak, inançlarını değiştirmek, zekasını ve hayal gücünü satmak! Doğasını zorlamak, sürekli heyecan ve karmaşa içinde olmak, dinlenmek nedir bilmemek, devamlı koşturup durmak... Yaz da yaz, tekerlek gibi, makine gibi. Yazmak. Yarın yaz, öbür gün yaz. Tatil gelsin, yaz gelsin; hep yaz, hep yaz! Ne zaman durup dinlenecek, zavallı adam!"
- İlya İlyiç büyüyüp de bal ve süt akan ırmakların, iyi yürekli perilerin var olmadığını öğrendikten sonra dadısının masallarını gülümseyerek dinler, fakat candan olmayan bu gülümseme gizli bir iç çekişle karışırdı. Peri masalları onun kafasında gerçekle öyle karışmıştı ki, bazen farkına varmadan niçin masalın hayat, hayatın da masal olmadığına üzülürdü.
- Üç dört hafta daha beklesem çok geç olurdu. Aşk bir ruh kangreni ve o kadar çabuk ilerliyor ki. Daha şimdiden ne haldeyim. Zamanı saatlerle, dakikalarla değil, güneşin doğup batmasıyla değil, sizinle ölçüyorum: "Onu gördüm, görmedim, göreceğim, görmeyeceğim, gelecek, gelmeyecek"...
- Zavallı dostum, batmışsın sen, boğazına kadar batağa batmışsın, gidiyorsun. Biçare, işinden başka hiçbir şey göremez, duyamaz, konuşamaz olmuş. Ama böylelerinin önü açıktır, yakında büyük işler başarır, en yüksek mevkilere yükselir... Bizde buna kariyer sahibi olmak diyorlar. Bunun için zekaya, iradeye, ruha gerek yok, bütün bunlar lüks. Bu adamın hayatı böyle geçip gidecek ve ruhunun birçok yanı hiç zaman gelişmeyecek.
- Böyle insanlar vardır, düşmanlık nedir, intikam almak nedir, bilmezler... Onlara ne kadar kötülük etseniz de yine gelir size sokulurlar. Gerçi duydukları sevgiyi sıcak, soğuk diye ölçmeye kalkarsak, hiçbir zaman ortayı aşmadığını da söylemeliyiz. Herkesi sevdikleri için iyi insan sayılırlar; oysa kimseyi sevmezler ve kötü olmadıkları için iyi olarak anılırlar.
- Biliyor musunuz, bazı insanlar taşınmaya bayılırlar. Tek zevkleri ev değiştirmektir...
- Ona göre hayat ikiye ayrılıyordu: Birincisinde çalışma ve sıkıntı vardı (Oblomov için bu ikisi aynı anlama geliyordu), diğerinde ise sakin, rahat, sessiz günler vardı. Bu yüzden memurluk hayatı daha başından ona pek kötü geldi.
- Gençliğin bu döneminde insan her gördüğünü dost sanır, her rastladığı kadına aşık olur, hemen evlenmeye kalkar, bazen de evlenip ömrü boyunca pişmanlık çeker.