- Eflatun, "Ruhumuzu bir kaya parçası gibi karşımıza almalı, onu kalabalıklarından, fazlalıklarından yontmalıyız." der...
- Unutmamak lazım; kimliğimiz, onu konuşlandırdığımız kabın şeklini ve rengini alır ve ruhlar incelmeden incelikleri asla göremez!
- Leyla' ya sormuşlar,'sen mi büyük aşıksın,yoksa Mecnun mu? ' diye. ?Elbette ben daha büyük aşığım.Çünkü ben aşkımı kimseye söylemedim; o ise bir dağ delisi gibi davrandı,sevgimizi dile düşürdü.' Asıl olan sevdiğini kimsenin bilmediği aşıktır...
- Seven gayretsiz olamaz. Kıskanma ve tahammülsüzlük, gayretin eli ve ayağı; kalbi ve ruhudur çünkü. Malını, canını, varını, yoğunu sevgili için göz kırpmadan feda etmeyende de gayret bulunmaz.
- Sevgiliyi bir hazine gibi görmek ve onu paylasma fikrine tahammülsüzlüktür, ki zaten askı kemâl noktasına ulastırır...
- Sevginin derecesi, ancak sevenin gayret derecesi kadardır...
- O halde çağımızın modern iletişim araçları, bu perdenin düşmanıdır. Cep telefonu her çaldığında etekleri zil çalarak: "Alo!" diyen bir genç kızın veya bir delikanlının seven ve sevilen makamında ne kadar saltanat sürebilecekleri tartışılabilir. Hele özel melodiler yüklenerek, daha çalmaya başlar başlamaz en kısa sürede kulağa dayanan bir telefonun öteki ucunda kaç kıratlık hasret kalabilir; bir düşünülsün. Bırakın biraz çalsın telefonunuz, hatta arada sırada açmazlık edin, bulunamayın, ulaşılamayın... Ta ki sizi merak etsin, özlesin ve düşünmeye fırsat kalsın... Hiç kimsenin şüphesi olmasın, ayrılık ve hasret ortadan kalkınca düşünce de alıp başını gider...
- Güzelin kim olduğunu ne vakit unuttuk, ya güzelliğin neliğini ne zaman?
- İki parçaydı hakikatte güzellik ve her parça diğer yarısına âşık. Onunla sevilen sevene ders okutur, onunla sevgi ilmiği kilim dokuturdu. Aşk mektebinin kitapları ve defterleri, atölyeleri ve ezberleri hep onu söylerdi satır satır; hani ki nakışları ve yazıları, resimleri ve suretleri mânâ mânâ hep onu anlatır.
- Yalnızca bir çeşit "Güzel" vardır; ama görüntüleri binlerce çeşittir...