- Hayvanların hayvanı, en zekisi, en acımasızı, en kötüsü, en doyumsuzu, en iğrenci ve aynı zamanda da en eşsizi: insan.
- Ne kadar güç herkes gibi yaşamak, boyun eğmek herkes gibi herkese ayak uydurup yürümek kural diye şu iki ölçüyü kabul ederek: zaman ve uzaklık.
- Ama, Allah kahretsin! İnsanın kendine yeniden hayat kurması ne güç!
- Dünya tarihinde dört yıl, bir şey değil.
Sekiz yaşındaki bir çocuk için dört yıl çok önemli. - Anneleri çirkin ya da kötü giyinimli, köylü görünüşlü olanlar var. Sanki utanç duyuyorlar bundan. Gözlerimi dört açıp bakıyorum. Doğru bu, vay canına! Utanç duyuyorlar! Ah, ödlekler, alçaklar, iğrenç herifler! Bu hemen fark ediliyor üstelik. Bütün avluyu dolaşacak ya da avluda bir aşağı bir yukarı gezinecek yerde, bir köşede sıraya oturup yerlerinden kımıldamıyorlar. Annelerinin görülmesini istemiyorlar, onu saklıyorlar, bu alçaklar olgun ve seçkin kişilerin ne olduğunun şimdiden bilincine varmışlar; tekniker okulundan mühendis çıkmadan önce geldikleri yeri unutmak istiyorlar. Bunlar daha sonra, önemli yerlere varmış kişilerle otururken anne ve babalarının beklenmedik bir anda gelişine bozulan, onları mutfağa soktuktan sonra konuklarına: "Kusurumuza bakmayın, habersiz bizi görmeye gelen taşradaki uzak hısımlar", diyebilecek herifler.
- Dale Limosna, Mujer, que no hay en la vida nada comme la pena de ser ciego en grenada, anlamı: "Ona bir sadaka ver, kadın, çünkü hayatta Granada'da kör olmak kadar büyük talihsizlik yoktur."
Evet, Granada'da kör olmaktan beteri var, bu da yirmi dört yaşında, genç, sağlıklı, hayata karşı güven dolu, disiplinsiz, evet ve hatta pek namuslu da değil, ama tam çürümüş de sayılamayacak, hiç değilse katillikle ilgisi bulunmayan biri olmak ve bir başkasının işlediği cinayetten ötürü müebbet küreğe çarptırıldığını işitmek; bir daha geri dönmemek üzere, umutsuz, canlı canlı maddî ve manevi çözülmeye mahkûm, bir gün başını kaldırıp insanlığa dönme olanağının yüz binde, milyonda birini bile elinde tutamayan biri olmak.
Acımasız bir adaletin, insanlık dışı bir cezaevi yönteminin öğütüp yavaş yavaş yok ettiği kaç kişi Granada'da kör olmayı yeğlerdi kim bilir! Ben de bunlardan biriyim. - Paris'te sekiz gün kaldım. Sekiz kere ünlü cinayetin işlendiği yere döndüm.
Sekiz kere, gözlerim kapalı, soruşturmam ve iki duruşmam hakkında bütün bildiklerimi yeniden canlandırdım.
Sekiz kere, mahkûm olmamı sağlayan bütün o alçakların yüzlerini gözümün önüne getirdim.
Sekiz kere mırıldandım: "Gençliğinin on üç yılını senden koparmak için her şey burada başladı."
Sekiz kere tekrarladım: "Öcünü almaktan vazgeçtin, iyi, ama asla bağışlayamayacaksın."
Sekiz kere Tanrı'dan, öc almaktan vazgeçmem karşılığında böyle bir şeyin asla bir başkasının başına gelmemesini diledim.
Sekiz kere sırayla, yalancı tanıkla sahtekâr polisin sayısız "rastlaşmaları" sırasında "rastlantı sonucu" üzerine oturarak verilecek yeni ifâdeyi hazırlayıp hazırlamadıklarını sordum.
Sekiz kere, sırtım her keresinde daha az kamburlaşarak -öyle ki son seferinde vücudum doğrulmuş, bir delikanlınınki kadar dik ayrıldım oradan- kendi kendime mırıldandım: "Yine kazandın, koçum, çünkü buradasın, özgürsün, sağlığın yerinde, seviliyorsun ve geleceğinin hâkimisin. Ötekilerin, geçmişinin bütün o yüzlerinin ne olduğunu aramaya kalkma. Buradasın, neredeyse bir mucize bu, Tanrı her gün böyle bir mucize yaratmaz. Şundan emin ol ki, hepsinin en mutlusu sensin." - -Siz pek genç değil, diyor, en az otuz dört, ha?
-Biraz daha fazla, niçin sordunuz?
-Siz yaşamak ve hareket etmek yirmi yaşında adam gibi.
-Biliyor musunuz, yirmiden pek o kadar da fazla değilim: Yirmi altı yaşındayım.
-Yok canım.
-Evet ve size nedenini anlatacağım. On üç yıl bir dolapta kapalı kaldım. Bu on üç yılı yaşamadığım için yaşamam gerekiyor. Böylece otuz dokuz eksi on üç yirmi altı yapıyor, yirmi altı yaşındayım.
-Anladım.
-Önemi yok. - Beyaz bulutların altında kirli bulutlar var, grimsi ve pislenmiş, tam yeryüzünün görüntüsüne uygun bir de yağmur. İktidar hırsı, eğer yok etmekle bir şey sağlıyor ya da bir şeyi doğruluyorlarsa, insanoğlunun, yok etmekten çekinmeyen yaratıkların kuru, ruhsuz hırsına uygun.
- Hiç bir dinsel eğitimden geçmemek, hristiyan dininin elif besini, İsa'nın babasının kimliğini, Meryem Ana'nın gerçek kişiliğimi, babasının dülger mi yoksa deveci mi olduğunu bilmemek. Bütün bu cehalet tabakası, gerçekten arandığında Tanrı'ya rastlamayı engellemiyor. Rüzgarda, güneşte, denizde, ormanda, yıldızlarda, insanoğlunun beslenmesi için sağa sola bol bol serpiştirdiği balıklarda onu bulmak mümkün.