- Zekası, karakter analizleri, durumlara ve olaylara farklı noktalarından bakması, bir kişiyi analiz ederken bir toplumu analiz etmesi, gerçekten hayranlık uyandıran bir yazar. Kitap, kısa öykülerde oluşuyor. Öyküler kısa ama her biri kendi içinde edebi, dolu dolu, ağır, anlamlı, düşündürücü..
- Politikacıları neye benzetiyorum biliyor musunuz? Topkapı Müzesi'nde gördüğüm, istenince nihavent, istenince acemaşiran makamında çalan çalgılı eski saatlere...
- Eskiden beri az yaşamaktan, erken ölmekten korkarım. Sade ben mi, herkes korkar. Bu neden ileri geliyor? Ben düşündüm ve buldum: Hayatı kesif yaşamamaktan. Hayatı kesif yaşamaktan ne anlıyorum? Sevmek, sevilmek, eğlenip yan gelmek, çubuğunu yakıp gününü gün etmek mi? Hayır... Karınca gibi durmadan çalışmak, para biriktirmek, ev kurmak, çoluk çocuk yetiştirmek mi? Bunlar da boş lakırdı. Kesif yaşamaktan sadece zamanın geçişini hissetmeyi anlıyorum. Zaman geçiyor. Bizler zamanın içinde yüzdüğümüz halde zamanın geçişini değil de, o geçtikten sonra, sadece geçmiş olduğunu hissedebiliyoruz. ... Ama zaman daha geçmeden, henüz geçerken, onun geçişini adeta gözle görür gibi şuurlu ve uyanık bir şekilde hissedebildiğimiz gün, öyle geliyor ki bana, bizden habersiz geçmiş zamanın bizde yaratabileceği bütün acı sürprizleri ortadan kaldırmış olacağız.
- Ah şu vapur bir dursa... İyisi, geri geri gitse... Akreple yelkovan, yollarını şaşırıp ters işlemeye başlasalar. Gün kadranı perşembeden çarşambaya dönse, neticeden sebebe doğru ters bir akış başlasa... Başladı diyelim ne olacak? Vapur geri geri gitse, ulaşacağımız sahil, bu sefer de ilk kalktığımız zamansızlık ülkesi olmayacak mı? İster öne git, ister geri; dünyanın denizleri biter efendi.
- Madem zamanı durdurmanın çaresi yok, madem zaman akacak, bari geçişini iyice hissetsek. ... Bir böyle, geçişin adım adım bilincine vararak gelmek var, bir de aşağı kamarada gazete okuyup, "a gelmişiz" diye şaşakalmak... Ömrümüz, alt kamarada gazete okuyan yolcununkine ne kadar benziyor...
- ... Bütün mesele, dikkatimizi saniyelerin geçişi üzerine toplamada. Peki, bunu nasıl yapacağız? Onu da buldum: Kendimizi saatlerin tiktağına vererek. Zamanın, dolayısıyla yaşamanın şuuruna varabilmenin en iyi yolu, saatler ortasında yaşamaktır.
- Çünkü, öyle değil mi, yeryüzünde hiçbir şey, istediğini ele geçirmek kadar kadar hayal kırıcı değildir.
- Giden mala hayıflanmamayı öğrendiğimiz, böyle avuntular bulup çıkardığımız, bulamayınca da icat ettiğimiz gün, mutluluk basamağına ilk adımı atmış sayılabiliriz.
- Hürlüğümü korumak için bağlanmaktan korkup hep kopmaya kopabilmeye baktım.
- İlk gençlik, sersemlik, budalalık çağı. Herkesten başka olmak, kendimize bir şahsiyet yaratmak için sağcı, solcu, ırkçı, turancı, anarşist, idealist geçindiğimiz günler. İçimizin yağı eridiği halde yanımızdaki kızı umursamadığımızı göstermek için kör olası bir gururla kendimizi cendereye soktuğumuz çağlar. Sersemlik işte. Ne de yükseklerde idi gözümüz.