- Nasıl geçindiklerinin pek bir önemi yoktu. Gülücük yiyor, gülücük içiyorlardı; hayal dünyasında para geçmiyordu.
- Arada bir başımı okuduğum kitaptan kaldırıp dükkanın açık kapısından dışarı bakardım. Asıl dünyanın hala var olduğunu görmek kafamı karıştırırdı
- İşin garip yanı, eğer kendilerini kötü hissediyorlarsa birbirlerine dokunma ihtiyaçları artıyor. Bu ihtiyacı günden güne daha çok hissediyorlar. Dokunmak iyileştiriyor mu? Bilmiyorlar. Ama artık dokunmanın bir anlamı olmadığını rahatlıkla söyleyebilrler.
- 'Çok kitap okudum,' demişti geçen hafta. Ama hayatta herhangi bir şeyi başarmak için mi okudum, yoksa başaramadığım için mi okudum, bilmiyorum. Benimkisi herhalde müzmin tembellik. Yapmaya, fiiliyata gönlüm yokmuş; yalnızca düşünmeye ve hatta yalnızca anlamaya gönlüm varmış. Belki de, bilmiyorum, gücüm yokmuş. İnsan yapmalı mı yoksa yalnızca düşünmeli mi? Bu nahiyede hepimiz harap oluyoruz; ne yapıyoruz ne de düşünüyoruz. Ot gibi! Öküzün içinden geçiyoruz."
- Öğrendiklerini öğrenmemiş gibi yapamazsın. Kitapta ne yazıyor, biliyor musun? diye sormuştu. Hangi kitapta der gibi utançla yüzüne bakmıştım. 'Öldürmeyeceksin yazıyor! Peki, niye hala öldürüyoruz? Kitabı okumadık mı?'
- Mesela erik çekirdeğinde, kayısı çekirdeğinde, bizim avludaki bademin çekirdeğinde acı bir tat var. İçimi açsalar, tadıma baksalar ben de o kadar acı mıyımdır? Neye benzediğimi ancak biri çıkıp tadıma baktığında mı anlayacağım? Hep başkalarının dilinde, damağında mı yaşayacağım? Onların gözündeki insan mı olacağım?
- 'Daha önce okudun mu?' dedim. 'Okumadım,' dedi. 'O zaman oku!' dedim. Öyle ya, önce kaçmayı, kaderini yaratmayı öğrensin. Sonra dönmeyi nasılsa öğretirler.
- Konfüçyus da yanıldı biliyor musun? Hayatı öğrenince ölümü de kavrayabileceğimizi düşündü. Oysa, ölümü kavramadan hayatı kesinlikle öğrenemezsiniz...
- İnsan, dünyada, hakikatlere tahammül edebilmek için değişik yollar buluyor. Benimki de bu; okumak! Kimi işine sarılır, kimi paraya sarılır, kimi sevgiye, kimi de nefrete. Ben bunlara sarıldım.
- İnsanlar acılarını gülümseyerek hatırlamayı ne ara öğrenirler? Hemen mi? Çok sonradan mı, yaşlanınca mı? Artık bu soruların cevabını biliyorum sayılır. Her soruda, her hatırlayışta yeniden öğreniyoruz. Bu eğitim galiba hayatın sonuna kadar bitmiyor.