- Hayatımızın ve, genel olarak, bütün canlı varlıkların hayatının anlamı nedir? Bu soruya karşılık vermesini bilmek dindar olmayı gerektirir. Diyeceksin ki, böyle bir soruyu sormanın bir anlamı var mı? Ben de şunu söyleceğim sana: Kendi hayatına ve başkalarınınkine anlamsız gözüyle bakan insan, yalnız mutsuz olmakla kalmaz, kolay kolay yaşmasını bile beceremez.
- İnsan bütün öbür canlılar gibi yaradılıştan gevşektir. Onu uyaran, dürtükliyen olmazsa, hemen hiç düşünmez, törelerine ve alışkanlıklarına uyarak bir otomat gibi yaşar.
- İlimin en büyük zaferi, insanın kendine ve tabiata karşı duyduğu güvensizliği, insan aklı üstündeki etkisiyle yenmek olacaktır.
- Bilgimizin ve inançlarımızın büyük bir kısmı, bize başkalarının yarattığı bir dil aracılığıyla gene başkaları tarafından verilmiştir. Dil olmasaydı, akıl gücümüz, gelişmiş hayvanlarla kıyaslandığında çok düşük kalırdı; bu yüzden şunu kabul edelim ki, hayvanlara karşı üstünlüğümüzü bir toplum içinde yaşamamıza borçluyuz. Birey doğumundan beri tekbaşına bırakılırsa, duyularında ve duygularında aklımızın alamayacağı kadar ilkel ve hayvanımsı kalır.
- Bence bugünkü çöküntü, yozlaşma belirtileri, gelişen endüstrinin ve makineleşmenin, bireysel gelişme özgürlüğünde büyük yaralar açılmasına varan görülmemiş ölçüde büyük bir varolma savaşı olgusuyla açıklanabilir. Ama makinenin gelişmesi, toplum gereklerini yerine getirebilmek için bireyden gittikçe daha az iş istenmesi demektir. Plânlı bir işbölümü, gittikçe artan bir ihtiyaç olmaktadır; bu işbölümü bireyi maddî güvene götürecektir. Bu güven, boş zaman ve bireyin el attığında bulacağı enerji onu daha geliştirecektir. Toplum bu yolla yeniden kazanabilir sağlığını. Umarız ki gelecekteki tarihçiler, günümüz toplumunun bozukluklarım, uygarlığın büyük bir hızla ilerlemesinden ötürü gözü ileride olan bir insanlığın çocukluk hastalıkları diye anlatacaklardır.
- İnsan, aynı zamanda hem tek başına, hem de toplumsal bir varlıktır. Tek başına bir varlık olarak, kendini ve kendine yakın olanların varlığını korumaya, onların isteklerine karşılık vermeye, doğuştan sahibolduğu yetilerini geliştirmeye çalışır. Toplumsal bir varlık olarak da, benzerlerine kendini beğendirip sevdirmeye, onların beğenilerini paylaşmaya, üzüntülerini gidermeye ve yaşama koşullarını iyileştirmeye çalışır. Çoğu zaman birbirine aykırı olan bu değişik eğilimlerin varlığı, başlı başına, bir insanın özelliğini açıklar ve bunların belli bir biçimde biraya gelişi de insanın kendi iç dengesini ne ölçüde kurabileceğini ve toplumun iyiliğine ne ölçüde yararlı olabileceğini belirler.
- Bugün, insan hakları deyince, bireyin başka bireylere ya da devlete karşı korunmasını, çalışma hakkını ve emeğinin karşılığında uygun bir kazanç sağlama hakkını, tartışma ve öğretim özgürlüğünü, bireyin yurdunun yönetimine katılma hakkını anlıyoruz. Bu saydıklarımız, bugün, her ne kadar kâğıt üzerinde hak olarak tanınıyorlarsa da, aslında sömürülmeğe her zaman olduklarından daha elverişlidir. Bu da yasaların boşluklarını bilen bir takım kurnaz hukukçuların aracılığı ile sağlanıyor.
- Geleneği hor görmek saçma olur elbet, ama insanlar arasındaki ilişkilerin daha iyi olması isteniyorsa, insan aklının ve bilincinin gelişmesiyle birlikte, geleneği kontrol etmeğe başlamamız gerekir. Gelenekte hayatımıza ve onurumuza zarar veren şeyleri düzeltmeye ve yaşayışımızı ona göre biçimlendirmeye çalışmalıyız
- Bana kalırsa, bir okulda, en kötü şey korku, baskı ve herşeyi herkesten iyi bilir görünme yollarına baş vurmaktır. Böyle bir eğitim öğrencide sağlam duyguları, içtenliği, kendine güveni yokeder. Boyun eğen bir insan yetiştirir.
- Bir insanın değeri verdiğiyle ölçülür, alabileceğiyle değil.