- Sürekli ve kalıcı olmadıktan sonra, bu güzellikler ne işe yarar ? Bunca güzelliğin tanığı ve gözlemcisi insan, hemde insanların belki binde biriyken, insanda kalıcılık var mı ? Adına dünya dediğimiz bu geçici yurdu, derin bir hüzne kapılmadan seyretmek acaba mümkün mü ?
- Ramazan kandillerini gördüğü zaman Müslüman olduğunu hatırlayan Müslümanlardandı. Kandiller yandı mı ellerine tespihlerini alırlar.. Oruç tuttuğu halde namaz kılmaya gerek görmeyenleri de vardı. Mevsimlik elbise giymeye benzer bu çeşit dindarlığa ben, her sene şaşar kalırdım.
- ".... Gerçekten garip bir fikir! Bir kısmı ise Ramazan kandillerini gördüğü zaman Müslüman olduğunu hatırlayan Müslümanlardandı. Kandiller yandı mı ellerine tespihlerini alır, dinlememek ve hiçbir şey anlamamak şartı ile camileri dolaşarak Kuran-ı Kerim ve vaaz dinlerlerdi. İkindi vakti kalkmak şartı ile oruç bile tutarlardı. Oruç tuttuğu halde namaz kılmaya lüzum görmeyenleri de vardı. Uzun bir namaz olan teravihe hiçbiri yanaşmazdı. Ramazan bitti mi, bunların din duygusu da ?elveda? der, giderdi. Mevsim elbisesi giyme şeklinde olan bu çeşit dindarlığa ben her sene hayret ederdim."
- ".......İşte bu bilgi yığınının altında bir gün vicdanımı tahlil ettiğim vakit, hayretle, acayip bir karışımın içinde olduğumu farkettim. Ben küfür ile imandan, ikrar ile inkardan, tasdik ile şüpheden meydana gelmiş bir şey olmuştum. Kalbimle inkar ettiğimi aklımla tasdik eder, aklımla reddettiğini kalbimle kabul ederdim. Kısacası şüphe denilen ejderha vücudumu sarmıştı."
- Bu kötü mülküne ibretle nazar kıl, ey can! Gafleti eyle heba, hail değildir meydan. Hani Sultan Süleyman, hani İskender Han? Sad-hezar ömrü sürür ile geçir sen bir an. Ne güle, bülbüle bakî, a gözüm bağ-ı cihan, Kime yâr oldu, muradınca felek-i devr-i zaman. (Günümüz Türkçesi) Ey can! yok olacak bu âleme ibretle bak. Gafletten kurtul, meydan boş değildir. Sultan Süleyman ve İskender Han neredeler? Yüzbin senelik ömrü neşe içinde geçirsen de, aslında hepsi "bir an"dan ibarettir. A gözüm! Cihan denen bu bahçe ne güle, ne bülbüle kalacaktır. Zaten felek, kime isteğine göre yâr olmuştur.
- Cenab-ı Halil:(Hz. İbrahim) -mutluluk ;çalışmak kazanmak ve kazancını kendi gibi olanlar ile paylaşmaktır. Cenab-ı Kelim:(Hz. Musa) -mutluluk; benliğini firavunun tutkularından ve hırsından kurtarmaktır. Cenab-ı Adem:(Hz. Adem) -mutluluk şeytana uymamak ve Havva'ya kanmamaktır. Konfüçyüs: -bir tencere pirinç pilavına bütün lezzetleri sığdırmaktadır mutluluk. Eflatun: -herzaman yücelikleri düşünmektir. Aristo: -mantık! İşte mutluluk! Zerdüşt: -mutluluk; karanlıkta kalmamaktır. Brahma: -mutluluk mu? Herkesin fikri ne ise onun tersidir. Cenab-ı mesih: -mutluluk; geçmişi unutmak;bulunulan durumu hoş görmek,geleceği düşünmemekle mümkündür. Lokman: -insanlar bu kelimeyi bütün üzüntülerini bir sözle ifade etmek için çıkarmışlardır. Hızır: -Mutluluk; tutkuların ve hırsları giremediği gönüllerde bazen şimşek gibi çakan bir hayalettir.
- İnsanoğlunun doğru yaptığı tek şey, bir şey bilmediğini itiraf etmesi ve bu itirafı onaylamasıdır.
- "alem bir deniz, sen bir gemi; aklın yelkeni, fikrin dümeni; kurtar kendini, ha göreyim seni!"
- Bir kısmı ise, Ramazan kandillerini gördüğü zaman müslüman olduğunu hatırlardı. Kandiller yandığı zaman ellerine tespihi alıp, cami cami dolaşır, hiçbir şey anlamamalarına rağmen Kuran-ı Kerim ve vaaz dinlerlerdi. İkindi vakti uyanmak şartıyla oruç bile tutarlardı. Oruç tuttuğu hâlde namaz kılmaya gerek görmeyenleri de vardı. Uzun bir namaz olan teravihe hiçbiri yanaşmazdı. Ramazan bitti mi, bunların dinî duygusu da "elveda!" diyerek yoluna giderdi. Mevsimlik elbise giymeye benzeyen bu çeşit dindarlığa ben her zaman hayret ederdim.
- Adına dünya dediğimiz bu durağı, derin bir üzüntüye kapılmadan seyretmek acaba mümkün mü?