- "Haliyle, yalnızlığımla barışmak zorundayım."
- "...O zamandan beri de kendim gibi hissetmiyorum."
- "Ne kadar farklı alanlardayız, değil mi? Ben yakınlaşmaya çalışıyorum, siz ise uzak kalmaya."
- "Kasvetli mi? Bütün büyük filozoflar neden kasvetli olur diye bir sorun kendinize. Sorun bakalım, kimler daha emniyette, kimler daha rahat, kimler sonsuza dek mutludur? Ben size yanıtı söyleyeyim: Yalnızca sığ zihinli olanlar, yani sıradan insanlar ve çocuklar!"
- "Çok uzak bir noktaya çekelim kendimizi; burası bir dağ zirvesi olabilir ve buradan aşağıya bakalım. Ta uzaklarda bir yerde bir adam görüyoruz, hem zeki hem de duyarlı bir adam. Bu adamı gözleyelim. Bu adam belki çok derinlere bakıp kendi varlığının korkunçluğunu gördü. Evet, belki fazla şey gördü! Belki zamanın her şeyi ezip öğüten o koca dişlerini gördü ya da kendi önemsizliğini, yalnızca bir zerreden ibaret olduğunu ya da yaşamın geçiciliğini ve rastlantısallığını gördü. Duyduğu ham bir korkuydu ve dayanılmazdı; ancak günün birinde şehvetin korkuyu azalttığını keşfetti. Bu yüzden şehvetin zihnine girmesine seve seve izin verdi ve o şehvet, o acımasız rakip, başka hiçbir düşünceye yer bırakmayacak biçimde bu adamın zincirlerini kapladı. Ama şehvet düşünemez; yalnızca arzular ve hatırlar. Böylece bu adam, içinde şehvet duygularıyla o sakat Bertha'dan anılar toplamaya başladı. Artık uzağa bakmıyor, yalnızca Bertha parmaklarını, ağzını nasıl oynattı, nasıl soyundu, nasıl dile geldi, nasıl dili tutuldu, nasıl yürüdü, nasıl topalladı gibi mucizeleri hatırlamakla harcıyordu zamanını" "Çok geçmeden bütün varlığı bu değersiz ıvır zıvırla doldu. Zihninin, soylu fikirler için yapılanmış geniş bulvarları bu çöplüklerle tıkanmaya başladı. Bir zamanlar büyük fikirler düşünmüş biri olmasıyla ilgili anıları giderek bulanıklaşıyor ve solup gidiyordu. Ama korkusu da solup gidiyordu. Bir yerlerde bir yanlış olduğuna dair içini kemiren endişeyle kalakalmıştı. Şaşkın ve sersemlemiş bir halde zihnindeki çöplükler arasında endişesinin kaynağını aramaya başladı. İşte bugün onu bu halde görüyoruz, sanki aradığı cevap oradaymış gibi eşeleyip duruyor. Hatta benden bile onunla birlikte eşelememi istiyor!" Nietzche durdu, Breuer'in vereceği karşılığı bekliyordu. Hiç ses yoktu. "Söyleyin bana," diye zorladı Nietzche, "Baktığımız bu adam için ne düşünüyorsunuz?"
- "Ama bunlar sizin işinize yaramamış Josef. Yaşamınıza destek verecek kadar somut değillermiş. Ya da belki daha sığ görüşlü olanlar için veya hayatları boyunca maddi hedefler kovalayan uyuşuklar, hatta başarı elde etmiş olup da erişemeyecekleri yeni hedefler seçmekte sürekli ısrar edenler için yeterince somut olabilirler. Ama sizin de benim gibi, gözleriniz iyi görüyor. Siz bu yaşamda, daha ötelere bakabildiniz. Yanlış hedeflere ulaşmanın boşuna olduğunu, yeni yanlış hedefler belirlemenin de boşuna olduğunu gördünüz. Sıfırı sıfırla bin kez de çarpsanız yine sıfır elde edersiniz!"
- "Bir zamanlar," diye araya girdi Nietzche, "bilge bir Yahudi öğretmen, mükemmeli yakalamak isteyen müritlerinin ana ve babalarından kopmaları gerektiğini söylemişti. İşte bu, umutlar vaat eden bir delikanlı için dev bir adım olabilirdi! İşte bu, doğru melodiyle doğru dansı yapmak olurdu."
- Bir yaratıcı olmaya ve ortaya yeni yaratıcılar meydana getirmeye hazır değilsen çocuk yapma.
- "Bir şey daha öğrendim," dedi Breuer. "Belki bu da aynı şeydir, emin değilim; sanki özgürmüşüz gibi yaşamak zorundayız. Yazgımızdan kaçamasak da onun karşısına dikilebilmeliyiz. Yazgımızı sevmeliyiz."
- "Evliliği kurtarmanın en iyi yolu onu bitirmektir. Sizin, insanın kafasını allak bullak eden sözlerinizden biri bu. Bu cümleyi düşündükçe başım dönüyor!" "Söylediğimi daha iyi açıklamalıymışım Josef. İdeal evlilik ilişkisi, her iki insanın da yaşamını sürdürmesi için bu ilişkiye muhtaç olmadığı zaman kurulandır, demek istemiştim." Breuer'in yüzünde anladığını belirten bir ifade göremeyen Nietzche ekledi: "Demek istediğim şu: Biriyle tam bir ilişki kurabilmen için önce kendinle ilişki kurabilmelisin. Eğer kendi yalnızlığımızı kucaklayamazsak, inzivaya karşı kalkan olarak başka birini kullanırız. Yalnızca kartal gibi yaşayabilen insan, kimsenin kendisini seyretmesine ihtiyaç duymadan başka birisine sevgisini verebilir; yalnızca o zaman o insan bir başkasının büyümesi ve gelişmesiyle ilgilenebilir. Bu yüzden, insan evliliğini bitiremiyorsa, o evlilik zaten bitmiş demektir."