Şiirler öykülerden çok dualara yakındır, ama şiirde dilin ardına saklı, dua edilen bir kimse yoktur.
Diğer John Berger Sözleri ve Alıntıları
- Serseri dillerimizle bizler
ıslah olmaz şivelerimiz
"süt" diyen farklı sözcüklerimizle
trenlerden inip
peronlarda kucaklaşan bizler
bizler ve vagonlarımız
yokluklarında sesleri
yatak odasında resim çerçevesi bizler
her şeyi
ve hiçbir şeyi paylaşmayan bizler -
bu hiçliği ikiye bölüp
tek şişeden yudum yudum
içen bizler,
guguk kuşlarından
saymasını öğrenmiş bizler,
hangi paraya çevirdiler
bak şimdi şarkılarımızı?
Ayrı yataklarımızda
ne anlarız şiirden? - Serseri dillerimizle bizler
ıslah olmaz şivelerimiz
"süt" diyen farklı sözcüklerimizle
trenlerden inip
peronlarda kucaklaşan bizler
bizler ve vagonlarımız
yokluklarında sesleri
yatak odasında resim çerçevesi bizler
her şeyi
ve hiçbir şeyi paylaşmayan bizler -
bu hiçliği ikiye bölüp
tek şişeden yudum yudum
içen bizler,
guguk kuşlarından
saymasını öğrenmiş bizler,
hangi paraya çevirdiler
bak şimdi şarkılarımızı?
Ayrı yataklarımızda
ne anlarız şiirden? - ...
Bunun tersine bir kadının varlığıysa, onun kendine karşı olan tutumunu gösterir; o kadına karşı nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağını belirler. Kadının varlığı hareketlerinde, sesinde, fikirlerinde, yüz ifadelerinde, giysilerinde, seçtiği çevrelerde, zevklerinde ortaya çıkar. Gerçekten de kadın kendi varlığına katkıda bulunmayan hiçbir şey yapmaz. Varlığı, kadının kişiliğiyle öylesine iç içedir ki erkekler bunun bedenden çıkan bir tütsü, bir koku, bir sıcaklık olarak algılarlar.
Kadın olarak doğmak, erkeklerin mülkiyetinde olan özel, çevrelenmiş bir yerde doğmak demektir. Kadınların toplumsal kişilikleri, böylesine sınırlı, böylesine koşullandırılmış bir yerde yaşayabilme ustalıklarından dolayı gelişmiştir. Ne var ki bu, kadının öz varlığının ikiye bölünmesi pahasına olmuştur. Kadın hiç durmadan kendisini seyretmek zorundadır. Hemen hemen her zaman kendi imgesiyle birlikte dolaşır. Bir odada yürürken ya da babasının ölüsünün baş ucunda ağlarken bile ister istemez kendini yürürken ya da ağlarken görür. Çocukluğunun ilk yıllarından başlayarak hep kendi kendisini gözlemlemesi, bunun gerekli olduğunu öğretmiştir ona.
Böylece kadın içindeki gözleyen ve gözlenen kişilikleri, kadın olarak onun kimliğini oluşturan ama birbirinden ayrı iki öge olarak görmeye başlar.
Kadın, olduğu ve yaptığı her şeyi gözlemek zorundadır. Erkeklere nasıl göründüğü, onun yaşamında başarı sağlayan şey açasından son derece önemlidir. Kendi varlığını algılayışı, kendisi olarak bir başkası tarafından beğenilme duygusuyla tamamlanır.
Erkekler kadınlara karşı belli bir tutum edinmeden önce onları gözlerler. bu yüzden bir kadının bir erkeğe görünüşü, kendisine nasıl davranılacağını da belirler. Bu süreci bir ölçüde denetleyebilmek için kadın bunu kabul etmeli ve benimsemelidir. Kadın benliğinin gözleyici yanı, gözlenen yanını öylesine etkiler ki sonunda tüm benliğiyle başkalarından nasıl bir tutum beklediğini gösterir. Böylece kadının, bir eşi daha bulunmayan bu kendi kendini etkileme süreci kişiliğini oluşturur. Her kadının varlığı kendi içinde "nelere izin verilip nelere izin verilemeyeceğini" düzenler. Eylemlerinin her biri -amacı ya da dürtüsü ne olursa olsun- o kadının kendisine nasıl davranılmasını istediğini gösteren birer simgedir. Bir kadın tutup bardağı yere atarsa bu o kadının kendi kızgınlığını nasıl ele aldığını, bu yüzden başkalarından nasıl bir davranış beklediğini gösterir. Erkekler aynı şeyi yaparsa bu, yalnızca onun öfkesini dışavurmasıdır. Kadın güzel bir fıkra anlatırsa bu, onun kendi içindeki fıkracıya nasıl davrandığını, elbette fıkracı bir kadın olarak başkalarından ne beklediğini gösteren bir örnektir. Fıkra anlatmak için fıkra anlatmak ancak erkeğin yapacağı bir şeydir.
Bunu şöyle yalınlaştırabiliriz: erkekler davrandıkları gibi, kadınlarsa göründükleri gibidirler. Erkekler kadınları seyrederler. Bu durum, yalnız erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkileri değil, kadınların kendileriyle ilişkilerini de belirler. Kadının içindeki gözlemci erkek, gözlenense kadındır. Böylece kadın kendisini bir nesneye -özellikle görsel bir nesneye- seyirlik bir şeye dönüştürmüş olur. - Şiirler öykülerden çok dualara yakındır, ama şiirde dilin ardına saklı, dua edilen bir kimse yoktur.
- Sözsüzlük her şeyin sürekli olması demektir.
- Nerdesin, annem?
Ölülerin asıl mekânının hiçbir yer olduğunu söylemişti birisi. Ama bu ne demek oluyor? Bizim hayatlarımızda bunun karşılığı yok. Hiçbir yerin neresi olduğunu bilmiyoruz biz - Yanıtlar aşikar, oysa soru hiçbir yanıta tahammül göstermeyen gizli bir soru işareti gibi ısrarlı.
- Kimi zaman, uzun bir hayatın ardından ölmeme birkaç ay kalmış gibi geliyor; kimi zaman kendimi on bir yaşında gibi hissediyorum, neredeyse her şeyi keşfetmeyi bekler vaziyette.
- Tam karar almak üzereydi. Böyle anlarda siz erkeklerin çoğunun yüzünde aynı ifade oluyor. Kaybolmak, havaya karışmak istiyormuşsunuz gibi. Minyatür bir şehitlik. Kadınlar farklıdır. Kararlarının çoğunu kıçlarının üzerinde sapasağlam oturarak alırlar.
- Yüz hayat yaşasam seni uyduramazdım.