Eğer medeniyet tasavvurunuza varlığınızı sınırlayacak bir temel değer getirmezseniz -kul hakkı gibi- özgürsünüzdür(!). Modernitede kul hakkı diye bir kavram var mı? Yok. Temeli budur: Laissez faire, laissez passer (Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) Siz Batılı kapitalistler Germen ırkına dünyada çok fazla bir hak tanımamışsınız. O da diyor ki: Yahu, Avrupa'yı kuran iki büyük güçten birisi benim. Birisi Roma, birisi ben. Bana bir şey bırakmadı bunlar. Ve bundan iki büyük dünya savaşı çıkıyor. Siz bakmayın bugünkü sükûnete ve uyuma. Bu hak tanımama hali devam ederse yeni bir çatışmanın doğması ihtimali gün gibi ortadadır. Bu da benim kanaatim. Şu an için bir hayal ama tarih nice hayalleri çok kısa bir zaman içinde hakikat olduğunu görmüştür. Modernite kul hakkı kavramını kabul ederse çatışmalar önemli ölçüde azalır...
Diğer Sadettin Ökten Sözleri ve Alıntıları
- "Cenâb-ı İbrahim'in mutlak teslimiyeti ateşin gülşene çevrilmesine sebep olmuştur. Bu hadisenin sadece o devride olup bittiği zannedilmesin, teslimiyet her devirde ateşi gülşene tebdil eder." [s.412]
- "Cenâb-ı İbrahim'in mutlak teslimiyeti ateşin gülşene çevrilmesine sebep olmuştur. Bu hadisenin sadece o devride olup bittiği zannedilmesin, teslimiyet her devirde ateşi gülşene tebdil eder." [s.412]
- Hat bir umdenin, evrensel bir cevabın ifadesidir; süsleme sanatları bu haberi hayatın içine taşır. Söz, tek başına kuramsal ve soyut bir ifadedir, toplum içinde yaşanmaya başlanınca hayatiyet ve mânâ kazanır. Hat, aşkın âleme ait bir ilkeyi söyleyen bir bilgedir, tezhip ve ebrû çok renkliliği ve biçimsel değişimi ile onun toplumudur, ilkenin yaşanmışlığını temsil eder.
- İnsanın gökyüzüne bakacak vakti olmalı. Yapamadım, yetiştiremedim hiçbir zaman bitmez. Hiçbir devirde de bitmemiştir.
- New York'ta Berlin duvarının taşlarını 10 dolara satıyorlar. El kadar beton parçası, 10 dolar. İki Almanya birleşmiş, Sovyetler dağılmış ve Berlin duvarı yıkılmış. O beton duvar parçalanmış ve ta Amerika'da bu duvarın parçaları satılıyor(!) Hiç kusura bakmasın kimse ama kapitalizm böyle bir şey işte! Kapitalizm, insanın kan ve göz yaşının simgesi olan bir utanç yapısından ibret alıp yaptığından hicap duyacağına onu parçalar ve satar. Çünkü alıcısı var, alıcıyı da kendi hazırlar.
- Adamın altında araba, arabanın markası 'filan'... Bizim ilçede (İstanbul'un içinde), caminin önünde duruyor Hacı Baba. Aynen, kağnı arabasının köyde durduğu gibi duruyor. Kontak anahtarı da üstünde. Ya abdest alacak ya da imama bir şey söyleyecek... Trafik sıkışıyor. Bekleyenlerin alayı o arabanın sürücüsüne bir şeyler(!) okuyorlar... Gümbürtü yani!
- Eğer medeniyet tasavvurunuza varlığınızı sınırlayacak bir temel değer getirmezseniz -kul hakkı gibi- özgürsünüzdür(!). Modernitede "kul hakkı" diye bir kavram var mı? Yok. Temeli budur: "Laissez faire, laissez passer (Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler)" Siz Batılı kapitalistler Germen ırkına dünyada çok fazla bir hak tanımamışsınız. O da diyor ki: "Yahu, Avrupa'yı kuran iki büyük güçten birisi benim. Birisi Roma, birisi ben. Bana bir şey bırakmadı bunlar. Ve bundan iki büyük dünya savaşı çıkıyor. Siz bakmayın bugünkü sükûnete ve uyuma. Bu hak tanımama hali devam ederse yeni bir çatışmanın doğması ihtimali gün gibi ortadadır. Bu da benim kanaatim. Şu an için bir hayal ama tarih nice hayalleri çok kısa bir zaman içinde hakikat olduğunu görmüştür. Modernite "kul hakkı" kavramını kabul ederse çatışmalar önemli ölçüde azalır...
- Şehirler çok önemlidir: Her medeniyet tasavvuru kendi değerler sistemine dayalı davranış biçimlerini kolaylaştıran bir biçimsel tasarım getirir. Mesela burada bir cami var, az ilerde bir tane mescit, daha ilerde bir tane daha... Niye? Tasavvur, namaz kılmayı bir davranış biçimi olarak sana betimlemiş. Zamanı belli, kazası var, edası var. Emin Işık Hoca "Cem'i var" diyor, "Terk'i var." diyor... Ama Erenköy'ünde laikçi adam, "Yahu Göztepe'de cami var zaten, ne lüzumu var parka cami yapmaya. Yürüsün yirmi dakika." diyor. Adam haklı. Onun dünyasında camiye öldüğümüz zaman gideriz. Belki de bayramlarda gideriz.
- Almaya'ya, Avusturya'ya gidin; adım başı gasthaus var, beer house var. Niye? Adam içiyor, sonra dostuyla sohbet ediyor. Eski kadim şehirlere gidin, adım başı kilise var. Türkiye'de çiğ köfteci var her yerde. Sonra simit sarayı, dürümcü... Niye? Çünkü ucuz. Beş liraya, on liraya doyuyorsunuz. Restoran ise pahalı. Her ihtiyacın ardında bir tercih, onun da ardında bir yöneliş söz konusudur. İmkânı az olanın yaşadığı toplumlarda eğer imaret sistemi varsa, çiğ köfteye de simit sarayına da ihtiyaç duyulmaz. Hizmeti sunan bunu ecir kazanmak için bir lutuf, hizmet alan da bir şükür vesilesi olarak görür.