Etimin konuk ettiği ruhum, ikiyüzlü ev sahibinden daha da büyük bir düzenbazdır. Her şeyden önce onunla karşılaşmaktan çekinmeliyim. Çünkü düşündüğüm hiçbir şeyin benimle ilişkisi yok. Her düşünce, yabancı tohumların yeşermesinden başka bir şey değil. Beni ilgilendiren hiçbir şeyi düşünecek gücüm yok, hep beni ilgilendirmeyen şeyleri düşünüyorum.
Diğer Ingeborg Bachmann Sözleri ve Alıntıları
- Bana öyle geliyor ki, dünyada asla bir çıkar yol yoktur! Bizler boşuna uğraşıp didiniyor, küçük çaptaki bu karanlık durumu bile aydınlığa kavuşturamıyoruz, bizden önce de başkaları çırpınıp durdular, onlar da duruma bir açıklık getiremediler ve tepetaklak uçurumda aldılar soluğu, ya kurban oldular, ya da cellat. İnsan geçmişin derinliklerine ne kadar inerse, o kadar yitiriyor yolunu; bazen şu tarih denen şeye bir türlü akıl erdiremiyor, nereye gönül vereceğimi, hangi partileri, hangi grupları, hangi güçleri tutacağımı bilemiyorum; çünkü insan utanç duyulacak bir yasanın varlığını görüyor ortada, bütün kötülüklerin bu yasa uyarınca yapıldığını anlıyor. Hep kurbanların tarafını tutabilirsin, ama kaç para eder, kurbanlar insanlara bir yol göstermiyor.
- Etimin konuk ettiği ruhum, ikiyüzlü ev sahibinden daha da büyük bir düzenbazdır. Her şeyden önce onunla karşılaşmaktan çekinmeliyim. Çünkü düşündüğüm hiçbir şeyin benimle ilişkisi yok. Her düşünce, yabancı tohumların yeşermesinden başka bir şey değil. Beni ilgilendiren hiçbir şeyi düşünecek gücüm yok, hep beni ilgilendirmeyen şeyleri düşünüyorum.
- Irmak dikkati çekecek kadar bulanık ve akşamın yorgunluğun çökmüş üzerine, dalgaların hiçbirinde o köpükten gümüş taç görülmüyor. Sadece bozbulanık bir iniş çıkış. Büyük bir güçle iki kıyı arasına giriyor ırmak ve ayrılık anlamına geliyor
- Eve geldiğimde yorgun oluyordum hep, tıpkı araç ve insanların toz bulutu içinde kaybolduğu caddeler gibi.
- İnsan bir süre bir yerde kalınca, pek çok kılık, sözde kılık altında dolaşmaya başlıyor ve kendi kendisi olma hakkını yitiriyor giderek.
- İnsanların üzerine çullanan cinnet, içten içe doğradı onları.
- Bana yakıştırdıklarını sıyırıp atsam üzerimden, ben kim olurum bu altın eylül ayında?
- Neden yalnız bir iki sistem egemenliği ele geçirdi? Alışkanlıklara bu kadar sıkıca tutunuyoruz da onun için. Yasak levhaları, buyruk levhaları olmaksızın düşünmekten korkuyoruz, özgürlükten korkuyoruz. İnsanlar özgürlüğü sevmiyor. Özgürlük nerede boy göstermişse, insanlar onunla bozuşmuştur.
Ben, kendim de binlerce kez ihanet etmek zorunda kaldığım özgürlüğü seviyorum. Bu aşağılık dünyada, özgürlüğün sürekli aşağılanışının bir ürünüdür. - Bir evlilik nasıl sürdürülürse sürdürülsün, asla keyfi bir biçimde sürdürülemez, icatlara açık değilidir, yenilik ve değişiklikleri de kaldırmaz, çünkü evlilik yaşamını üstlenmek, onun biçimini kabullenmek demektir.
- Birbirlerine sarıldılar ve daha bunu yaparken hep bir sonraki sarılışı düşündüler. Doğaca böyle düşünülmüş olamayacak bir tutkuya, sanki her türlü ciddiyetten daha da ciddi bir keyfilikle boyun eğdiler, kendilerini şimdiki zaman, başka hiçbir şeye değil, yalnızca şimdiki zamana adadılar, her bakışla, şiddet dolu her solukla adadılar; dünyanın en kolay çürüyen maddesine, hüzünden ötürü acı bir tat taşıyan, içinde ömür boyu hapis yatacakları bedenlere her el uzatışlarıyla adadılar