Bu uzun makaleden aldığımız şu küçük parçalar da gösteriyor ki, binlerce yıldan beri olduğu gibi Çinliler ve batıda Ruslar arasında kalmış olan hür ve kahraman Türkler hala dünyanın çatısı ve Asya'nın stratejik kalbi olan bu topraklarda yaşıyor ve çarpışıyorlar.
1863'de Macar Bilgini (Vanbery) nin bütün batı alemine Dünyanın Çatısı olarak ilan ettiği ve tanıttığı TURAN, bin bir facia, tehdit ve tehlike içinde olduğu halde 1963'de de Fransız yazar (Robert Guillain) in dediği gibi Asya'nın Stratejik Kalbi olarak yaşamakta ve çarpışmakta devam ediyor. Gençler görüyorsunuz ki: TURAN hala kanayan ve yaşayan bir ülkedir.
Diğer Ömer Seyfettin Sözleri ve Alıntıları
- Marifet okumadan söylemekti. Fakat bucakta bu hakikati bilen olmadığı için, Efruz Bey hep çok okuyor, derin derin tetebbu ediyor gibi gözükür, kataloglardan ezberlediği filozof ve alim namlarını sık sık tekrarlayarak ?'Asıl kendine ait fikirler?' söylerdi. Bucakta ıstılahların büyük bir icazı vardı. Evvel zamanda nasıl ayet, hadis olmayan bir Arapça cümle müthiş bir kuvveti haiz ise, bugün de rastgele bir ıstılah aynı korkunç, müthiş kuvveti haizdir. Kalbur samanda iken bayağı bir Arapça cümlecik ile koca bir padişah, bir imparator nasıl kesilirse, bugün de hakikatte manası olmayan atmasyon bir ıstılahla, en muğdil mesele halledilir, en meşhur bir adamın cehaletine hükmedilir, yani manen kafası kesilirdi. Efruz Bey işte bu ıstılah cellatlarından biriydi. Münakaşaya girişti mi, ıstılahlar atmaya başlar, bu atılan şeylerin karşısında, kırk ikilik gülleler gibi hiçbir mantık; malumat blokhavzı dayanamazdı...
- Pervin'i uyandırdım.
- Ben Hasan'ın yanına gideceğim, dedim.
- Niçin?
- Babama bir şey söyleyeceğim.
- Ne söyleyeceksin?
- Kaşağıyı ben kırmıştım, onu söyleyeceğim.
- Hangi kaşağıyı?
- Geçen yılki. Hani babamın Hasan'a darıldığı...
Sözümü tamamlayamadım. Derin hıçkırıklar içinde boğuluyordum. Ağlaya ağlaya Pervin'e anlattım. Şimdi babama söylersem, Hasan da duyacak belki beni bağışlayacaktı.
- Yarın söylersin, dedi.
- Hayır,. şimdi gideceğim.
- Şimdi baban uyuyor, yarın sabah söylersin. Hasan da uyuyor. Onu öpersin, ağlarsın, seni bağışlar.
- Pekala!
- Haydi şimdi uyu!
Sabaha kadar gene gözlerimi kapayamadım. Hava henüz ağarırken Pervin'i uyandırdım. Kalktım. Ben içimdeki zehirden vicdan azabını boşaltmak için acele ediyordum. Yazık ki, zavallı suçsuz kardeşim, o gece ölmüştü. Sofada çiftlik imamıyla Dadaruh'u ağlarken gördük. Babamın dışarıya çıkmasını bekliyorlardı. - O halde biz de "Türk" derken ırk ve kan cihetlerini derin derin araştırmamalıyız. Bir ferdin Türk olmak için Türkçe konuşması, Müslüman olması, Türk terbiye ve örfünün içinde yaşaması kafidir ve Anadolu'da Türkçe konuşan ondört, onbeş milyon Müslüman vardır ki hepsi Türk'tür.
- Ey bu küçük kitabı okuyan.
Sen eğer illetinin ne kadar büyük ve kuvvetli olduğunu bilmeyen bir zavallı isen, eğer milli ve mukaddes mefkurenin hayat verici nurları senin ruhuna akşetmemişse mutlaka gülecek ve:
-Hakikaten ne uzak bir hayal.. diyeceksin. Fakat emin ol ki yanılıyorsun. İhtimal senin duymadığın ilahi bir nefes ürperten ve uyandıran hararetiyle bütün Turan'ı sarıyor... Muhitindeki değişikliği görmüyor musun? İstersen bu hayat ve halas alametini hayal farz et. Lakin bütün hakikatlerin evvela bir hayal ve tasavvur derecesi geçirdiğini unutma. Ve hatırla ki fiilin meşimesi fikirdir. - Bu uzun makaleden aldığımız şu küçük parçalar da gösteriyor ki, binlerce yıldan beri olduğu gibi Çinliler ve batıda Ruslar arasında kalmış olan hür ve kahraman Türkler hala dünyanın çatısı ve Asya'nın stratejik kalbi olan bu topraklarda yaşıyor ve çarpışıyorlar.
1863'de Macar Bilgini (Vanbery) nin bütün batı alemine "Dünyanın Çatısı" olarak ilan ettiği ve tanıttığı TURAN, bin bir facia, tehdit ve tehlike içinde olduğu halde 1963'de de Fransız yazar (Robert Guillain) in dediği gibi Asya'nın Stratejik Kalbi olarak yaşamakta ve çarpışmakta devam ediyor. Gençler görüyorsunuz ki: TURAN hala kanayan ve yaşayan bir ülkedir. - Bir insanın nasıl ruhu, hissi ve vicdanı varsa milletlerin de içtimai ruhları, hisleri ve vicdanları vardır. Ve mefkureler milletlerin bu vicdanından doğar. Asla birkaç kişinin eseri değildir. Her milletin kendi varlığını mukaddes bir hale içinde duyması atesin bir idraktir ki buna mefkure derler. Mefkuresi olmayan bir millet ölmüş demektir. Çünkü bu suretle fertler milletin varlığını duymuyor ve canını onun uğrunda fedaya hazır bulunmuyor demektir.
Bir cemaatin mefkuresi diğer cemaate göre şüphesiz taarruzidir.
Tedafül bir mefkure hatta tahayyül bile olunamaz.
Bugün milletlerde ırk esası aramak, "Elkimya" ile meşgul olmaktan ziyade gülünçtür. Millet: bir lisan konuşan, bir din, bir terbiye, bir maarifle birbirine merbut insanların mevcududur. Bir milleti siyasi hudutlar asla ayıramaz.
Dikkat edersek anlarız ki: Milletlerin mefkureleri lisan, din, terbiye, can ve his kardeşlerini birleştirip hepsini siyasi bir hudur içinde toplamak ve her türlü menfaatlerini temin etmekten başka bir şey değildir. - TÜRKLERİN MEFKURESİ
'Asya'da birbirine bitişik olarak yayılmış olan Türk illerini Osmanlı bayrağının gölgesine toplayarak büyük ve kuvvetli bir "İLHANLIK" teşkil etmektir. - Dünyanın hangi dersanesine gitseniz ırk nazariyesinin reddedildiğini görürsünüz. Hiçbir yerde saf bir ırk kalmamıştır. Fakat milletler vardır. Milletler de lisan, terbiye, maarif ve din gibi vahdetlerin topladığı mecmua vardır. ... O halde biz de "Türk" derken ırk ve kan cihetlerini derin derin araştırmamalıyız. Bir ferdin Türk olmak için Türkçe konuşması, Müslüman olması, Türk terbiye ve örfünün içinde yaşaması kafidir.
- İstersen bu hayat ve halas alametini hayal farz et. Lakin bütün hakikatlerin evvela bir hayal ve tasavvur derecesi geçirdiğini unutma. Ve hatırla ki fiilin meşimesi fikirdir.
- Asya ve Uzak Doğu'ya ait tetkik gezileri ve bilgisi ile tanınmış olan fransız yazarı Robert Guillain'in yazdıklarına göre: "Sovyetler yıllardır Çin elindeki DOĞU TÜRKİSTAN'ı (Sinkiang) bölgesini ele geçirmek istiyorlar. Bu bölge Orta Asya'nın kalbidir. (Cocur de I'Asie centrale).
...
"Dünyanın bu ulaşılmaz köşesi, Atom devrinin doğuşu ile bir gizli sığınak sahası olarak yeni bir kıymet kazanmıştır."
"Çinliler de buna karşılık olarak doğu bölgelerindeki fazla nüfusu buraya yerleştirmeye çalışmakta, halka Çince öğretim yapmakta ve müslüman dinini kontrole kalkışmaktadır."