Amerika 200 yıl içinde yetmiş iki milletten bir tek millet meydana getiriyor da, Türkiye 900 yıl zarfında nasıl olur da bir tek millet haline gelmemiş sayılabilir? Batılıların ne zamandan beri ırk-devlet görüşünü benimsediklerini veya unutmamış olduklarını hayretle düşünüyoruz!
Diğer Alparslan Türkeş Sözleri ve Alıntıları
- Hiçbir Amerikalı diplomat, bölge ülkelerinin Amerikan niyetleri konusunda kesin güvenini kazandıklarını söyleyemez! İşte burada da yeni bir siyaset anlayışının oluşturulması gereğiyle karşılaşıyoruz. Zira bugüne kadar Batı siyaseti, komünizm karşısında başarılı olamamıştır.
- Kissinger'e göre Amerika, Orta Doğu'daki Kürt ayrılıkçı hareketini desteklemektedir. Nixon bu konuda Şah nezdinde teşebbüste bulunmuştur. Ve 1975 yılında Amerikan Kongresi Orta Doğu'daki bu ayrılıkçı hareket için 300 milyon dolar yardımda bulunulması kararını tasdik etmiştir.
Böylece Amerika, İran, Türkiye ve Irak için ortak bir tehdidi desteklemiş, Orta Doğu'da Rusların kışkırttığı bir harekete omuz vermiş, bindiği dalı kesmiştir. - Amerika 200 yıl içinde yetmiş iki milletten bir tek millet meydana getiriyor da, Türkiye 900 yıl zarfında nasıl olur da bir tek millet haline gelmemiş sayılabilir? Batılıların ne zamandan beri "ırk-devlet" görüşünü benimsediklerini veya unutmamış olduklarını hayretle düşünüyoruz!
- Bir yıl önce, İran olayları hakkında görüşlerini açıklayan Brzezinski, çok önemli bir gerçeği dile getirerek şöyle konuşmuştu: "Milli beraberliğini muhafaza edebilen ülke, komünist peyki olmaktan kurtulabilir."
- Batı medeniyeti, kendine mahsus manevi yönüyle değil, maddi yönüyle ele alınırsa, ilmin hayata uygulanması, teknolojik gelişme, kitlevi, standart, bol üretim olarak ortaya çıkar. Çağdaş sanayi toplumlarının temelinde bu vardır.
Halbuki biz, iktisatçı Singer'in deyimiyle, çağdaşlaşma meselemizi, kalkınma açısından değil, onun meyvaları açısından görmüşüzdür. Batılı gibi üretmeden Batılı gibi tüketmemiz buradan geliyor. - Anayasanın açık hükümlerine, çağdaş insanlığın ahlak anlayışına ve Türkiye'deki demokratik hukuk devletine rağmen, Ecevit zamanında uygulanan vahşi ve yaygın işkenceler tam bir "işkence siyaseti" halini almıştır. O dönemde uygulanan işkenceleri, Emniyet teşkilatına sızmış bazı sadistlerin meydana getirdiği münferit olaylar olarak görmek imkansızdır. Gerçekten de her toplumda bazı sadist görevlilerin münferit olaylar olarak işkence yaptıkları görülebilir. Ama Ecevit zamanında işkence, iktidar partisinin Emniyet teşkilatına sızdırdığı militanları kullanarak uyguladığı bir siyaset haline getirilmiştir.
Bu siyasetin sebebi ve hedefi şuydu: CHP, İnönü'nün Genel Başkanlıktan uzaklaştırılması sırasında aşırı solcu, komünist ve terörist militanların işgaline uğramıştı. İnönü, o günlerde basına yaptığı açıklamalarda Ecevit'in düzenlediği bu olayı dile getirmiş ve durumu şu sözlerle tasvir etmiştir:
"Baskı yapıyorlar. Kaldırılan gençlik teşkilatı var -Dev-Genç gibi-. Bunların içinde çok kişi militan bulunuyor. Bunları partiye alıyorlar. İstedikleri gibi ve maksatları için kullanıyorlar... Dev-Genç teşkilatı lağvolundu, harıl harıl partiye kaydetmeye çalışıyorlar ve onları militan olarak il başkanları kullanıyorlar." - Mesela sağ partilerin ortak desteğiyle Malatya Belediye Başkanlığına seçilmiş olan rahmetli Hamit Fendoğlu, siyasi bir suikast sonucunda gelini ve iki torunuyla birlikte hayatını kaybetmiştir. Bunun üzerine Ecevit hemen MHP'yi hedef alan suçlamalara girişmiştir. Ecevit'in yaptığı açıklamalara göre, sağ koalisyon zamanında MHP'li Bakana bağlı bulunan Atom Enerjisi Genel Sekreterliğinde bu bombanın yapıldığı tespit edilmişti. Asıl fail de, bir ara Ülkü Ocağı Başkanlığı yapmış olan Muharrem Şemsek'ti. Başbakanın bu yönlendirici konuşması üzerine, Emniyet teşkilatına yerleştirilmiş olan militanlar Muharrem Şemsek'e işkenceler yapmışlardır. Fakat Ecevit'in sözleri tamamen yalan olduğu için hiçbir şey çıkmamıştır. Hatta bombanın Atom Enerjisi Merkezi'nde yapılmadığı bile anlaşılmıştır. Muharrem Şemsek, Emniyet tarafından suçlu gösterilmesine rağmen Mahkeme tarafından serbest bırakılmış ama daha sonra üst üste silahlı saldırılara maruz kalmış ve son saldırıda ağır şekilde yaralanarak felç olmuştur!
Ecevit'in işkenceci siyasetinin amacı, aşırı solu korumak için sağı suçlamak ve böylece işbirliği yaptığı aşırı solu tatmin etmekti. Bu siyaset yüzünden işkence olayları korkunç boyutlara ulaşmıştır. İşkencelerin Ecevit tarafından bir siyaset olarak yürütüldüğünün en açık delili bu konuda Meclis araştırması açılmasından korkmuş olmasıdır. - Nobel Tıp Ödülü sahibi değerli alim ve insancı düşünür Alexis Carrel, "müşâhade, muhakemeden daha zordur." hükmüyle yıllarca sürdürdüğü müşâhade, araştırma ve düşünce işleminden sonra, insanları uyanmaya çağırırken şu cümleleri kullanmıştır:
"Herkesin tekrar kendi yerini bulacağı, bir aleme ihtiyaç vardır. Çünkü hayat yolunda pusulasız, kılavuzsuz gitmenin tehlikeli olduğunu anlamaya başlamış bulunuyoruz." - Batı, Türkiye'de ve Orta Doğu'da "etnik mesele"leri kurcalamaktan vazgeçmeli, ülkelerin iç işlerine hiçbir şekilde karışmamalıdır. ... Batılılar tarihi oluşumları ve bugünkü durumları itibariyle, bir millet için ülke bütünlüğünün ne demek olduğunu unutmuş olabilirler. Ama bizim için bağımsızlık ve ülke bütünlüğü her şeyden önemlidir.
- Bizim modelimiz bu gerçeği dikkate alarak ve Türkiye'nin sosyal yapısından yola çıkarak gerçekçi ve köklü bir reformlar bütünü olarak belirtmektedir.. Modelimizin temeli, tüketim hastalığını kırbaçlamadan, enflasyona sürüklenmeden hem sermaye birikimini ve dolayısıyla üretimi yoğunlaştırmak hem de bunu adil olarak gerçekleştirmek prensiplerine dayanmaktadır.