- Vidayla tutturuldukça onca nükleer bomba silahlanmaya karşı tek umuttur halkın elindeki tornavida
- İki rayı gibiyiz bir tren yolunun yakın olması neyi değiştirir son istasyonun
- Ali kim mi? Soyadı kanunu çıktığında adı olan Ali'yi soyadı olarak almak istemiş ancak nüfus memuru bunu kabul etmemiş.O da ''i'' harfinin şapkasını çıkartarak Alı olarak soyadını yazdırır.Şimdi tanıdınız mı?Evet savaşı bir çocuk gözüyle bize anlatan ve savaş sonrasında Çanakkale direnişçisi babasıyla birlikte işportacılık yapan ünlü yazarımız Ali Alı'dan başkası değildir.. Ama siz onu '' Sabahattin Ali'' olarak tanırsınız.
- Acılar olmasaydı türküler olmazdı.
- Sedyeciler hiç durmadan cepheden yaralı taşırlar. Doktorlar, yaşama şansı olan askerlerle ilgilenmekte, son derece az olan ağrı kesici iğnelerle idare etmekteler. Her askerin başında saatlerce durmayı, yaralarını en büyüğünden en küçüğüne kadar tek tek elden geçirmeyi hepsi de gönülden arzularlar ama buna olanak yoktur... Bir doktor, ayağı kopmak üzere olan ve bağırsakları dışarı taşmış bir halde sedyeyle önüne getirilen askeri görünce, taşıyıcılara seslenir : "Bunu kaldırın.." Bu sözü, savaşın her günü kim bilir kaç kez söylemektedir :"Bunu kaldırın.." O an, can çekişmekte olan asker inilti halinde seslenir:"Baba.." Tanık olduğu bu olayı anılarında anlatacak olan Salih Dörtbudak ve öteki doktorlar, duydukları bu ses karşısında taş kesilmişcesine duran arkadaşlarına bakarlar.Doktor, çaresizlik içinde oğlunun kanlı yüzünü siler ve sedyecilere şunu söyler:"Bunu gölge bir yere kaldırın !.."Her gün onlarca defa söylediği sözde,oğlu için istediği tek ayrıcalık "gölge bir yer"dir! Çanakkale Savaşı'nın kazanıldığı anlardan biri de, dönemin "Karasi" gazetesinde yayımlanan, doktor ile oğlu arasında yaşanılan bu son bakış ve son sözdür...
- Gemiler sadece ormanda olmaz. Gün gelir, koca bir mabetler de bir gemi gibi görünür insan gözüne... Elbette görmesine bilene!
- ... Mustafa Kemal Atatürk, şiirin bestelenmesi için kurulan komisyon üyelerinden İsmail Habip Sevük'e şunları söylecektir: "İstiklal Marşı'nın uzun olmaması konusunda mutabıkız. Söylendiği ve çalındığı zaman herkesi uzun uzun ayakta tutması elbette doğru olmaz. Ancak bu marşın istiklal davamızı anlatışı cihetinden büyük bir manası vardır. Benim en beğendiğim parçası budur. Siz bu parçayı marştan çıkarmaya karar vermişsiniz: 'Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet, / Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin İstiklal.' Benim bu milletten daima hatırlamasını istediğim vecizeler işte bunlardır. Atatürk'ün "en beğendiğim" dediği şiirin son iki dizesi, iki gerceği yansıtıyor: Birincisi, kimilerinin 'diktatör' etiketi yapıştırmak istediği Atatürk'ün, beğendiği dizelerin marşa alınması konusunda asla dayatmacı davranmayıp, komisyonun kararına saygı göstermesi. İkincisiyse yine birilerinin 'din düşmanı' yaftasını boynuna asmak istediği Atatürk'ün en beğendiğini söylediği dizelerde, milleti için 'Hakk'a tapan' tanımının yer alması.
- Müzeler toplumların hafızasıdır. Bir ülke aydınlanmayı,demokrasiyi ve adaleti esas kılacaksanız,atacağınız ilk adım müzecilik alanında olmalıdır. Çünkü müzelerde yer alan eserlerde,o toplumun bu değerler konusundaki kazanımları sergilenir. Müzecilik konusunda sağlıklı adımlar atmamış bir ülke, Alzheimer hastalığına yakalanmış gibidir. Böyle bir toplumun geleceğini karartan en büyük sorun da bilgi kirliliğidir.Müzeciliğin önemini kavrayamayan ülkelerde kitap okuma oranı da doğal olarak düşüktür.
- Nazım Hikmet'in de diş ağrısı konusunda söyleyecekleri vardır. Şairin, 7 Ağustos 1935 tarihli Tan gazetesindeki yazısını okuyoruz: "Diş ağrısına, bu ağrı kendiliğinden, insanın iradesi dışında geldiği için dayanırız, bu ağrıyı, dişçiye gidip kendi irademizle bir acı duyarak yok etmekten korkarız. İşte bu korku birçok sosyal hadiselerin anahtarıdır."
- Masalları küçümseyenler dizlerine kadar gelen suda deve güreşi yapmaktan bir adım ileriye gidemezler. Onları konferanslarda, televizyon programlarında görebilirsiniz... Bilgi sahibi konularda ahkam keserken, alay etmeye çalışırlarken öylesine komik duruma düşerler ki, saray soytarısı olduklarının farkında bile değillerdir.