Sedyeciler hiç durmadan cepheden yaralı taşırlar. Doktorlar, yaşama şansı olan askerlerle ilgilenmekte, son derece az olan ağrı kesici iğnelerle idare etmekteler. Her askerin başında saatlerce durmayı, yaralarını en büyüğünden en küçüğüne kadar tek tek elden geçirmeyi hepsi de gönülden arzularlar ama buna olanak yoktur... Bir doktor, ayağı kopmak üzere olan ve bağırsakları dışarı taşmış bir halde sedyeyle önüne getirilen askeri görünce, taşıyıcılara seslenir : Bunu kaldırın.. Bu sözü, savaşın her günü kim bilir kaç kez söylemektedir :Bunu kaldırın.. O an, can çekişmekte olan asker inilti halinde seslenir:Baba.. Tanık olduğu bu olayı anılarında anlatacak olan Salih Dörtbudak ve öteki doktorlar, duydukları bu ses karşısında taş kesilmişcesine duran arkadaşlarına bakarlar.Doktor, çaresizlik içinde oğlunun kanlı yüzünü siler ve sedyecilere şunu söyler:Bunu gölge bir yere kaldırın !..Her gün onlarca defa söylediği sözde,oğlu için istediği tek ayrıcalık gölge bir yerdir! Çanakkale Savaşı'nın kazanıldığı anlardan biri de, dönemin Karasi gazetesinde yayımlanan, doktor ile oğlu arasında yaşanılan bu son bakış ve son sözdür...
Diğer Sunay Akın Sözleri ve Alıntıları
- Kızılderililerin topraklarını işgal eden beyaz adam kuzeye doğru ilerlediğinde yakaladıkları av hayvanlarını pişirmeden yiyen bir toplulukla karşılaşır ve onlara "çiğ et yiyen" anlamına gelen "Eskimo" adını verir. Eskimolar kendi dillerinde adları ise "İnnuit(insanlar)" tir
- Altın aramaya gelen gemicilerin arasında gezinirsek yelkenleri söken bir adamla karşılaşırız. ilk bakışta, topraklarını işga edilmesine kızan bir kızıldereli sanılsa da, yanına yaklaşıldığında yelkenleri sökenin "Loeb" adında göçmen olduğu anlaşılır. 1847 de Amerika'ya gelen 20 yaşındaki delikanlı, Baveryalı yahudi bir ailenin çocuğudur. babası yetersiz beslenme sonucu kaybeden genç adam "yeni dünya"ya adım atar atmaz adını yeniler: Levi Strauss!
- Köyde "squaw" denilen, bir Kızılderili kadınla evlenip kabileler arasında yaşayan beyaz erkekler de bulunuyordu. Ama onların da sonu farklı olmaz: "otuz, kırk kadar Squaw korunmak için bir çukura sığınmışlardı, 6 yaşındaki küçük bir kızın eline bir sopaya bağlanmış beyaz bayrak vererek ortaya saldılar;kızcağız daha birkaç adım atmıştı ki vurulup düştü. Daha sonra o çukurdaki bütün Squaw'lar ve dışarıda kalanlar hep öldürülürler. Squaw'lar en ufak bir direnme göstermiyorlardı. gördüğüm bütün Kızılderililerin kafa derileri yüzülmüştü. karnı ortadan yarılmış bir Squaw kadını, yanı başında henüz doğmamış bir çocuğuyla yerde yatıyordu.
- "Oyuncakları çocuklarına düşleri, hayalleri çoğalsın diye değil, oyalansın diye alan bir milleti oyalamak, ne kadar da kolay oluyor!"
- Bayram yerinde canlandırılırken
kentin kurtuluşu
ayakları kesilen gazi
hiç düşünmeden
değişir madalyasını
çorap kokusuna - Oyuncak Müzesi'nin bahçesi için bir Atatürk heykeli düşünüyorum: Bir ağaç dalına asılı salıncakta oturmuş, gülümsüyor... Tıpkı, 28 Kasım 1930'da, Ege vapurunun güvertesinde çekilen fotoğrafındaki gibi...
Salıncaktaki Atatürk'ü sallamak için ağacın ve dolayısıyla heykelin bulunduğu alana yalnızca çocuklar girebilir.
Çocukların salladığı bir Atatürk heykeli...
Çocuklar dedim, çünkü bir onların elleri kaldı kirlenmemiş! - Kızılderililerin topraklarını işgal eden beyaz adam kuzeye doğru ilerlediğinde yakaladıkları av hayvanlarını pişirmeden yiyen bir toplulukla karşılaşır ve onlara "çiğ et yiyen" anlamına gelen "Eskimo" adını verir. Eskimolar kendi dillerinde adları ise "İnnuit(insanlar)" tir
- Altın aramaya gelen gemicilerin arasında gezinirsek yelkenleri söken bir adamla karşılaşırız. ilk bakışta, topraklarını işga edilmesine kızan bir kızıldereli sanılsa da, yanına yaklaşıldığında yelkenleri sökenin "Loeb" adında göçmen olduğu anlaşılır. 1847 de Amerika'ya gelen 20 yaşındaki delikanlı, Baveryalı yahudi bir ailenin çocuğudur. babası yetersiz beslenme sonucu kaybeden genç adam "yeni dünya"ya adım atar atmaz adını yeniler: Levi Strauss!
- Köyde "squaw" denilen, bir Kızılderili kadınla evlenip kabileler arasında yaşayan beyaz erkekler de bulunuyordu. Ama onların da sonu farklı olmaz: "otuz, kırk kadar Squaw korunmak için bir çukura sığınmışlardı, 6 yaşındaki küçük bir kızın eline bir sopaya bağlanmış beyaz bayrak vererek ortaya saldılar;kızcağız daha birkaç adım atmıştı ki vurulup düştü. Daha sonra o çukurdaki bütün Squaw'lar ve dışarıda kalanlar hep öldürülürler. Squaw'lar en ufak bir direnme göstermiyorlardı. gördüğüm bütün Kızılderililerin kafa derileri yüzülmüştü. karnı ortadan yarılmış bir Squaw kadını, yanı başında henüz doğmamış bir çocuğuyla yerde yatıyordu.
- "Oyuncakları çocuklarına düşleri, hayalleri çoğalsın diye değil, oyalansın diye alan bir milleti oyalamak, ne kadar da kolay oluyor!"