- "Bugünkü edebiyatla okurlar kitlesi arasında boşluk değil, uçurum vardır. Kabahat doğrudan doğruya, hiç noksansız, edebiyatta, muharrirdedir. Ben bizim halkımızın okumaktan kaçmadığını yakından bilirim. Yalnız ona okuyacağı şey hâlâ verilmemiştir ve o hâlâ, büyük bir inat ve sabırla, okumaktan vazgeçmiyor. Asırlardan beri okuyageldiği şeyleri tekrar ediyor. Bir bayramda şehre inmiş olan birkaç köylünün kırkar kuruş vererek 'Kerem ile Aslı, Hayber Kalesi' gibi kitaplar aldıklarını ve bunları köye hediye götürdüklerini gördüm. Kitap hediyesinin asilzadeler arasında bile moda olmadığı zamanda halkımızın kitaba para vermediğinden bahsetmek ayıptır. Ankara'da bir pazar yerinde limon satan bir çocuğun kazandığı otuz kuruşun on beş kuruşu ile bir 'Türkçe Yasinişerif' aldığına şahit oldum. Bu, okumak isteyen ve kitaba para veren kitleyi ne kadar başıboş bıraktığımızı gösterir. On üç yaşındaki bir çocuk, parasını vereceği kitabın bir 'Yasinişerif' değil, daha kendisine yakın ve daha 1936 senesine yakın bir eser olmasını elbette isterdi, ama nerede o eser? Okurlar kitlesi bugünle hiçbir alakası olmayan bir adamın saltanatla beraber ölen aristokrasi için duyduğu mariz hasreti mi okusun? Genç bir şairimizin: «Hakikatte iki halis ve orijinal insan tipi vardır: Biri hiçbir şey bilmeyen köylü ve aşağı sınıf halk, öbürü her şeyi bilen, yaratıcı ve idare edici fert!» diye biten derin manalı yazılarını mı benimsesin?"
- Düşün, dünyada yalnızlık kadar feci şey var mıdır?
- Sen istediğin kadar "Ben güzel değilim" diye yaz, benim için dünyanın en güzel ve sevgili kadınısın.
- Bir insanın diğer bir insanı , hemen hemen hiç bir şey yapmadan , bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu? Ahbapça bir selam ve temiz bir gülüş... Ve ben bu anda başka hiç bir şey istemiyordum.
- Namussuz insan suratı seyretmek istemiyorum. Kendim kendime yeterim...
- Acaba kafamı bir çalı süpürgesiyle temizlemek mümkün müdür?
- Müthiş bir gevşeklik içindeyim. Üşeniyorum. Atalet kanunu icabı sürüklenip gidiyorum.
- Bir akşam eve dönerken mahallenin bakkalına uğramış, öteberi almıştım. Tam kapıdan çıkacağım sırada, karşı evin bir odasında kira ile oturan bekarın radyosu Weber'in Oberon Operası Uvertürünü çalmaya başladı. Az daha elimdeki paketleri yere düşürecektim. Maria ile beraber gittiğimiz birkaç operadan biri de buydu ve onun Weber'e hususi bir muhabbeti olduğunu biliyordum; yolda hep onun uvertürünü ıslıkla çalardı. Kendisinden daha dün ayrılmış gibi taze bir hasret duydum. Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde "bu öyle olmayabilirdi!" düşüncesi yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır.
- Karanlık siyasetin insanları birbirlerine nasıl kırdırtabildiğine işaret eden birçok sayfası vardır. "Bireyin gelişmesini asla istemeyen bu siyaset, sürekli gözetim ve denetim altında tuttuğu 'sürü'den ayrılmak isteyenlere inanılmaz kertede merhametsiz davranmıştır. (Sf. 11)
- Küçük bir şey onu muazzam heyecanları götürebilir. Küçük bir yaprağın arkasında bir dünya gördüğünü zanneder de koca dünyayı görmeden yaşar. İçinde bir türlü aslını öğrenemediği bir kâinat bulunduğuna kânidir. (Sf. 52)