- Ben şimdi nereye gideyim? Çık surlara dolaş dedi, ama dedim ben topalım. Olsun dedi, zaten surlar da yıkık.
- Hoşgeldin sevgilim, sen neden düşmüştün? Ben selleri ve depremleri ve yangınları, cümle afetleri hatırlar gibiyim, ama emin de değilim.
- Biliyor musun sayın Po, sayın Gorki, sayın Kartland şimdi burada olsun isterdim. Korku, devrim ve aşk. Hepsi bir arada. Çükünden tutuşuna dünya... Ne güzel, değil mi?
- ... Derken, sokağın bi başka sokağa açılan ucunda bağrışmalar, koşuşturmalar, çığlıklar...Oraya yöneliyorum merakla, insanlar toplanmış bir noktada, kadınlar ağıt, çocuklar ağlama yarışında... Yaklaşıyorum o noktaya, zar zor başımı sokuyorum kalabalığın arasına... Orta yaşlı bi adam, yüzükoyun yatıyo yerde, uyuyo sanki, sırtıyla rüya görüyo, kan fışkıran sırtıyla... Öyle hevesli fışkırıyo ki kan ve İçsur'un sokakları öyle dar ki, dolduruyo kan sokağı...Adamın yanında kocaman bi satır, bi naylon torba, torbada üç elma, demek altı çocuğu var adamın, bütün elma yiyebilen çocuk yok bu civarda... Yüzleri poşulu gençler koşup geliyo yanımıza, talimatları sert, açılın diyolar, açılın boşaltın burayı...Açılıyo kalabalık, bazıları dosdoğru evlere, tez kapılar kapatmaya... Gençler kaldırıyolar ölü adamı, buharlaşıyo adam bi anda... Bidonlar yığıyolar ondan kalan boşluğa, lastikler getirip yakıyolar, kalın sopalar çıkarıyolar gömlek altlarından, ucu fitilli şişeler sonra... Bi panzer görünüyo sokağın ucunda, kan sığmıyo, panzer nasıl sığıyo bu sokaklara...
- 4. Son nefesini huzurla veriyorsan, alçaksın. Son sözün itiraf olmalıdır, son nefes verilmez gönül rahatlığıyla. "Seni böyle seviyorum" diyenlerden kork. "Öyle"nden tiksinmektedir zira.
- Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi.
- "Çünkü benim aklım yol kuşlarının tüneyip sessiz sedasız terk ettikleri bir harabedir."
- Fiziki haritayı daha çok severdim, dünya bir bütün olurdu çünkü o zaman, sınırlar kaybolurdu ve benim için bütün o kesik çizgilerle birbirinden ayrılmış ülkeler varılabilir, görülebilir birer coğrafya haline gelirdi.
- ?Dünyada varoluşumun bu kadar sorunlu olacağını hiç tahmin etmemiştim. Yirmi yaşında, kalıbı, rotası, adı gayet belli bir hayata yazılıydım. Otuz yaşına geldiğimdeyse, bin kapıdan kışlanmış bir tavuk kadar şaşkındım. Ne bir rotam, ne kalıbım, ne de adım kalmıştı artık. Bildiğim, öğrendiğim hiçbir şeyden emin değildim. Ağzımı araladığımda, dudaklarım yuvarlaklaşıp bir balık misali ağır ağır açılıp kapanıyor, beynimde cümle fikrimi felç eden sıcak, koyu sıvılar dolaşıyordu. Oysa yaşlandıkça, en azından birkaç şeyden emin olması gerekmez miydi insanın??
- ?Kelime milleti yeraltında yaşıyor, bunu anladım. Uzun yıllar dehlizlere, madenlere, inlere sıkışmış olanları var ve onlar kuvvetli. Aniden fışkırıyorlar, okuyanın yüzüne tokat gibi çarpıyorlar ve bitip bitmemesi çok fark edecek bir işi bitiriyorlar.?