- "Bunlar... insan gibi insan işte. Parayı seviyorlar, ama zaten hep böyleydi... İnsanlik parayı sever, neden yapılmış olursa olsun, deriden, kağıttan, bakır ya da altından. Akılları bir karış havadadır... Tabii... Merhamet de bazen kalplerine uğrar."
- Kartlarınız?" diye tekrarladı yine kadın. "Güzelim," diye başladı Korovyev okşayıcı bir sesle. "Ben güzel müzel değilim..." diye onun sözünü kesti kadın. "...Ama söyleyin bana: Dostoyevski'nin yazar olduğuna inanmak için kendisinden kimlik kartı mı istemeniz gerekirdi? Hiçbir kimlik kartı gerekmeksizin rastgele bir eserinden beş yaprak alın, karşınızdaki adamın yazar olduğunu hemen anlarsınız. Hem, onun bir kimlik kartı edindiğini de hiç sanmıyorum! Sen ne dersin?" diye sordu Korovyev Behennot'a. Gazocağını kalın defterin yanına bırakmış, isten kararan alnını silmekle uğraşan Behennot, "Hayatı boyunca yazar olduğunu gösterir bir kimlik kartı bulunmadığına bahse girerim!" dedi. Korovyev'in mantık örgüsü karşısında iyiden iyiye şaşıran kadın, "Siz Dostoyevski değilsiniz," dedi. "Hah hah ha! Kim bilir, kim bilir? diye söylendi Korovyev. "Dostoyevski öldü," dedi kadın. Protesto ediyorum! diye ateşli bir sesle haykırdı Behennot. "Dostoyevski ölümsüzdür!" "Kimlik kartlarınız yoldaşlar," dedi kadın. Bir türlü inadından vazgeçmeyen Korovyev, "İnsaf edin, artık bu iş gülünç olmaya başladı," dedi. "Bir yazar, kimliğini kartıyla değil yazdıklarıyla ispatlar. Kafamda üst üste yığılan tasarılar hakkında ne biliyorsunuz? Ya da şu kafanın içinde biriken tasarılar hakkında?"
- "Akıllı insanlar mutluluğun sağlığa benzediğini çok önceden fark etmiştir : Mutluyken fark etmezsiniz; ama yıllar geçtikçe, geçmişte kalan mutluluğunuza ilişkin anılar, ah, anılar!..."
- Her şey acı bir sonla noktalanır: Kısa bir süre önce dünyayı yönettiğini sanan kişi, kendini tahtadan bir kutunun içinde kaskatı kesilmiş bulur. Çevresi de, başka bir şey yapılamayacağını düşünüp onu yakar, kül eder...
- "Bunlar... insan gibi insan işte. Parayı seviyorlar, ama zaten hep böyleydi... İnsanlik parayı sever, neden yapılmış olursa olsun, deriden, kağıttan, bakır ya da altından. Akılları bir karış havadadır... Tabii... Merhamet de bazen kalplerine uğrar."
- Şu sorunu düşünmek lütfunda bulun: Kötülük olmasa senin iyiliğin neye yarar, gölgeler silinse yeryüzü neye benzerdi..? dedi.
- Evet, insanoğlu ölümlü. Ama bu kadarla kalsa çok önemli değil. İşin kötüsü, insan hiç beklenmedik bir anda ölüyor. İşte işin püf noktası bu. Ve insan, akşama ne yapacağını bile bilecek durumda değil...
- "Bu olanlarda benim hiçbir suçum yok," diye düşünüyordum ısrarla ve kendimi kahrede kahrede. "Diplomam var, on beş sınavın hepsinden en yüksek notları aldım. Daha büyük şehirdeyken onları peşin peşin uyarmıştım, bir yerde asistan doktor olarak başlamak istiyorum demiştim. Ama hayır... Onlar gülümseyip, 'Alışırsın' dediler. Hah işte, al sana alışmak! Ya fıtıklı birini getirirlerse? Söylesenize, ona nasıl alışayım? Hem ayrıca hasta kendini benim elimin altında nasıl hissedecek? Artık öteki dünyada alışır o da." (Sayfa 6)
- Ah, kalbim soğuktan, yalnızlıktan,etrafımda kimselerin olmamasından nasıl da acıyor...!
- At üstünde ıssız köy yollarından hiç geçmemiş birine anlatacak bir şeyim yok; ne de olsa anlamayacak bununla ilgili anlatacaklarımı. Geçene de hatırlatmayı hiç istemem...