Friedrich Wilhelm Nietzsche Hakkında
Friedrich Wilhelm Nietzsche (d. 15 Ekim 1844 - ö. 25 Ağustos 1900), "Güç İstenci", "Üstinsan", "Bengi dönüş" gibi özgün fikirlerle tanınan varoluşçu Alman filozof.Nietzsche'nin felsefesi, kendi çağına tümden bir karşı çıkış olarak görülmektedir. Kendisinin bütün derdi, insanı akılcılığın kıskacından kurtarıp kendisi üzerinden düşünmesini sağlamaktır. Ona göre Tanrı ölmüştür ve insanlar Dünya'da yapayalnız kalmışlardır. Bu yüzden insanlar Tanrı'dan bekledikleri umut ve istekleri bir kenara bırakıp kendilerini Dünya'ya adamalılar. Böylelikle düşünce ile yaşam arasında bağ kurulması daha kolay olur.
Nietzsche, insanlara yeni değerler getirmeye çalışarak güçlü insanların egemenliğinde, çoğunluktan ibaret olan ve sürü olarak nitelendirdiği insanlıkta ilerlemenin mümkün olduğunu ileri sürmüştür. Sürü kendini feda ederek üst insanı belirleyecektir. Üst insan benim diyebilen, kendi gözleriyle gördüğü gerçekliği belirleyen insan olarak görülmektedir. Bütün varlığın temelinde daha güçlü olmaya yönelik irade vardır. Nietzsche'ye göre, insanoğlu sadece kendini korumak ve yaşamak istemez aksine asıl isteği daha da güçlü olmaktır.
Din, ahlak, çağdaş kültür, felsefe ve bilim gibi konularda eleştiriler yazmıştır. Nietzsche'nin etkileri felsefede, egzistansiyalizm ve postmodernizm üzerinde olmuştur. Değerlerin göreceliğini savunmuş, "iyi" ve "kötü" kavramlarını sorgulamış, eleştirmiştir.
Kendisinin "Filozoflar içinde ilk psikolog" olduğunu söyleyen Nietzsche, Psikanaliz'de kullanılan "bilinçaltı" (id) kavramından ilk kez bahseden kişi olmuş ve bu yönüyle Sigmund Freud ve Psikanaliz'i etkilemiştir.
Kıta felsefesinde ve analitik felsefede alternatif yollar göstermiştir. Yaşamı olumlama, bengi dönüş, anti platonizm onun felsefesinin temel taşlarıdır.
Nietzsche'nin erken ölümü, ardında güç istenci kuramını sunmak üzere tasarladığı dört kitabın yarım kalarak ablası Elizabeth Förster-Nietzsche tarafından 1901 yılında çok farklı amaçlarla yayınlanmasına neden olmuştur.
Çocukluğu
15 Ekim 1844'te doğmuştur. Babası Karl Ludwig Protestan Kilisesinde papazdı. Karl Ludwig; Friedrich Nietzsche'nin annesi Franziska Oehler ile 1843'de evlenmişti. Doğumu Prusya Kralı IV. Friedrich Wilhelm'in doğum gününe rastladığı için adı Friedrich Wilhelm olmuştu. (Nietzsche daha sonra ikinci adı "Wilhelm"'i çıkardı.) Kız kardeşi Elisabeth, 1846'da doğdu ve ondan sonra 1848'de Ludwig adında bir erkek kardeşi oldu. Babası Karl Ludwig'in baş ağrılarına tanı konulamamıştı. Daha sonra hızlı ilerleyen bir tümör olduğu saptandı fakat babası kör oldu ve öldü (1849). Onun ölümünü Friedrich'in erkek kardeşi Ludwig izledi (1850). Bu kayıp yüzünden annesi ve kız kardeşi ile birlikte Naumburg'a taşındılar (1850). Böylece çocukluk yılları kadınların himayesinde geçti.
İlk öğrenimini Bürgerschule'de tamamladı. Orada Gustav Krug ve Wilhelm Pinder ile arkadaş oldu ve müzik de dahil pek çok konuda zekasını gösterdi. Müzik konusundaki üstün yeteneğine rağmen Müzikte sıradan biri olmaktansa hiç olmam. diyerek müzik kariyerini başlamadan bitirdi. On üç yaşında ilk eserini yazdı (1857). İlk şiirini de takiben 1861 yılında kafasını kurcalayan varoluş soruları üzerine yazdı.
1858 yılında ünlü protestan okul Schulpforta'yı kazandı. Orada Paul Deussen ve Carl von Gersdorff ile dost oldu. Şiir konusunda çalışmalarda bulundu. Müzikte kendini ilerletti. Üstün başarılar gösterdi ve öğrenimi esnasında da Antik Yunan ve Roma klasikleri ile tanıştı. Daha sonra teoloji ve klasik filoloji okumak için Bonn Üniversitesi'ne gitti. Burschenschaft Frankonia grubuna üye oldu ve ilk yarıyıldan sonra okulu bıraktı. İnancını kaybetmesi üzerine annesi bu duruma çok öfkelenmişti. Bunda David Strauss'un Life of Jesus kitabı da etkili olmuştu. Bununla birlikte hayat felsefesi yavaş yavaş oluşmaya başladı. Alkol alıyordu ve sık sık kavga ediyordu.
Bonn Üniversitesi'nden ayrıldı ve arkadaşı Friedrich Wilhelm Ritschl'in peşinden Leipzig Üniversitesi'ne gitti. Ölümüne sebep olan frengi hastalığını da yine bu dönemde bir genelevden kaptığı iddia edilir.. Ayrıca bu dönemde Schopenhauer'in eserleriyle de tanıştı. Eğitimine devam ederken de, Rheinisches Museum dergisinde yazıları yayınlanıyordu.
1866 yılında Schopenhauer ve Friedrich Albert Lange Geschichte des Materialismus ile tanıştı.
Basel'de profesörlüğü
Ritschl'in desteğiyle, Nietzsche Basel Üniversitesi'nden Filoloji profesörlüğü olarak oldukça cömert bir teklif aldı.
1869 yılında Wagner, Nietzsche'yi, Tibschen'e davet etti. Noel için gittiği Wagner'lerde, ilk kitabı Die Geburt der Tragödie aus dem Geiste der Musik'i (Müziğin Ruhundan Tragedyanın Doğuşu) yazmaya başladı.
Daha sonra Alpler'e giden Nietzsche, Prusya vatandaşlığından çıkıp İsviçre vatandaşı oldu ve Prusya Fransa savaşına gönüllü sıhhiye eri olarak katıldı (1870).
" Karşımızda devlet var. Başlangıcı insana utanç verici. Çünkü devlet insanların çoğu için kurumak bilmeyen bir acı kuyusu, ikide bir buhranlara salarak onları tüketen bir alev. Ne var ki, çağırmaya görsün, ruhlarımız kendilerini unutuyor; kanlı çağrısına yığınlar koşa koşa gidiyor, kahraman oluyorlar.[Alıntı belirt] "
Frankfurt'ta, resmi geçit yapan bir süvari birliği görmüş ve o anı şöyle tasvir etmiştir:
" En güçlü ve en yüksek yaşama isteminin sefil bir varoluş mücadelesinde değil, savaş isteminde, güç isteminde, yenmek isteminde olduğunu duydum ilk defa.[Alıntı belirt] "
Savaşı Fransa kaybetti ve Nietzsche savaşta, difteri ve dizanteri hastalıklarına yakalandı. Walter Kaufmann'a göre burada Nietzsche, ölümüne sebep olan sifilis'e de yakalandı. Daha sonra Nietzsche Basel'e geri döndü ve Üniversitede Homer ve Klasik Filoloji konularında dersler vermeye devam etti. Nietzsche burada Franz Overbeck ile de tanıştı. Overbeck, ölümüne kadar Nietzsche'nin arkadaşı olacaktı.
Yine bu dönemde Afrikalı Spir ve meslektaşı Jacob Burckhardt, Nietzsche'yi konferanslarıyla etkilemişlerdi. Nietzsche, ilk kitabı Müziğin Ruhundan Tragedya'nın Doğuşu'nu bitirdi ve 1872'de yayımladı. Kitabı akademik çevrelerce beğenilmedi ve çok ağır eleştirilere maruz kaldı.
1872 ve 1876 yılları arasındaysa Nietzsche, Çağa Aykırı Düşünceler dörtlemesini yayınladı. Dörtlemeyi yayınladıktan sonra Nietzsche, Paul Ree ve Hans von Bülov, Malthilda von Maysenburg gibi isimlerle tanışmıştır.
1878'de evlenme teklifi yaptığı bir kadından ret cevabı aldı. Daha sonra sağlık problemleri iyice arttı ve üniversiteden istifa etmek zorunda kaldı. Sağlığına uygun yer aradı. Sils Maria, Cenova, Rapolla, Tunus, Turin ve Nice şehirleri bunlardan bazılarıdır.
Nietzsche daha sonra Naumburg'a ailesini görmeye geldi. Fakat kız kardeşi ile aralarındaki gerginlik sürüyordu. Daha sonra arkadaşı, öğrencisi ve sekreteri Peter Gast'dan Basel'e gelmesi için bir davet aldı. Gast ve Overbeck çok yakın arkadaşlarıydılar. Malwida von Meysenbug, Wagner olayında Nietzsche'yi savunuyordu. Daha sonra Nietzsche bir müzik eleştirmeni olan Carl Fuchs ile iletişime geçti. Bu sürede edebî açıdan oldukça üretkendi. Yine bu dönemlerde Salome'a aşık oldu. Salome, Nietzsche'nin evlenme teklifini reddettikten sonra ilişkileri sona erdi. Nietzsche bu yüzden oradan ayrılıp Rapallo'ya gitti.
Bağımsız filozof
1882'de Nietzsche Lou Salome ile buluştu. Nietzsche ve Lou, Tautenburg'da yaz ayını birlikte geçirdiler. Burada Paul aracılığıyla Lou'ya evlenme teklifi yapan Nietzsche, red cevabıyla çok sarsıldı. Bundan sonra kış ayını geçirmek için Rapallo'ya gitti ve eseri Böyle Buyurdu Zerdüşt'ün ilk bölümünü burada on günde yazdı.
1886'da editörü Ernst Schmeitzner'den ayrıldı. Anti-semitik görüşlerinden rahatsız olmaktaydı. Daha sonra, İyinin ve Kötünün Ötesinde, Tragedya'nın Doğuşu, İnsanca Pek İnsanca, Tan Kızıllığı, Şen Bilim eserleri üzerinde çalışmalar yaptı.
1886'lı yıllarda Meta von Salis, Carl Spitteler ve Gottfried Keller'la tanıştı. 1886'da kardeşi Elizabeth, anti-semitik görüşleriyle tanınan Bernhard Förster'la evlenip Nueva Germania'yı bulmak için Paraguay'a yerleşti. Nueva Germania bir Alman kolonisiydi. Bu iki kardeş bir daha Nietzsche hastalandığında görüşebileceklerdi.
Artık hastalığının daha da kötüleştiğinden şikayet ediyordu. Neredeyse yazamaz olmuştu. 1887'de Ahlak'ın Soykütüğü Üzerine adlı eserini bitirdi. Dostoyevski'nin eserleriyle tanıştı ve çok etkilendi.
1886 yılında, İyinin ve Kötünün Ötesinde adlı eserini bitirdiğini, Güç İstenci eserini de yazmaya başladığını ilan etti. Ayrıca Deccal ve Putların Alacakaranlığı eserlerine de başladı.
Sağlığı bir süre düzeldi ve yaz ayını iyi geçirdi. 1888'den itibaren çalışmaları "kendi durumu" ve "kaderi" üzerine yoğunlaşmıştı. 44. doğum gününde, Putların Alacakaranlığı ve Deccal eserlerini de bitirdi. Aynı zamanda, Ecce Homo ve Wagner Olayı eserlerini yazmaya karar verdi.
Zihinsel çöküşü ve ölümü
Nietzsche 3 Ocak 1889'da yaşadığı zihinsel çöküntü atağı nedeniyle toplumsal kargaşa çıkardığı için, etraftaki iki polis onun yanına geldi. Gerçekte orada tam olarak ne olduğu bilinmiyor fakat söylentiler, Nietzsche'nin kırbaçlanmakta olan bir ata sarıldığı ve ağlayarak onu korumaya çalıştığı, sonra yere yığıldığı üzerinedir. Bunu takip eden günlerde, Nietzsche Wahnbriefe ("Delilik Mektupları") olarak bilinen kısa yazıları yazıp birkaç arkadaşına (Cosima Wagner ve Jacob Burckhardt da dahil) gönderdi.
6 Ocak 1889'da Burckhardt, Nietzsche'nin yolladığı yazıları Overbeck'e gösterdi. Bir sonraki gün Overbeck aynı durumla ilgili bir mektup daha aldı ve arkadaşlarının Nietzsche'yi Basel'e geri götürmeleri gerektiğine karar verdi. Overbeck Turin'e gidip Nietzsche'yi Basel'de bir psikiyatri kliniğine getirdi. İşte o zaman Nietzsche'nin tamamen, ciddi bir zihinsel hastalığın pençelerine kapılmış olduğu anlaşıldı ve bunun üzerine annesi Franziska onu Otto Binswanger'ın yönetiminde Jena'daki bir kliniği naklettirmeye karar verdi. 1889 kasımından 1890 şubatına kadar sanat tarihçisi Julius Langbehn Nietzsche'yi doktorların yöntemlerinin Nietzsche'nin durumunu düzeltmede yetersiz kaldığını ileri sürerek kendisi tedavi etmeye çalıştı. Langbehn'in sürekli sıkı tedavi önerisi gizli kalamayınca son buldu. 1890 martında Franziska Nietzsche'yi klinikten aldırdı ve 1890 mayısında onu Naumburg'daki kendi evine götürdü. Bu süreçte Overbeck ve Gast Nietzsche'nin yayımlanmamış eserlerine ne yapılacağı konusuna kafa yoruyordu. 1889 ocağında Putların Alacakaranlığı'nın planlanmış bir yayınını hazırladılar. Şubat'ta Nietzsche Wagner'e Karşı'nın elli kopyasının basılmasını sipariş ettiler, ama yayıncı C. G. Naumann gizlice yüz tane bastı. Overbeck ve Gast Deccal ve Ecce Homo'nun yayınını daha radikal içerik taşıdıkları gerekçesiyle alıkoymaya karar verdi.
1893'te Nietzsche'nin kız kardeşi Elisabeth, kocasının intiharının ardından Nueva Germania'dan (Paraguay'da) döndü. Nietzsche'nin yapıtlarını okuyup inceledi ve yayın işlerini tek tek kendi kontrolüne aldı. Overbeck nihayetinde görev dışı kalmıştı, Gast da sonunda işbirliği yaptı. Franziska'nın 1897'deki ölümünden sonra Nietzsche, Elisabeth'in bakımındaki ve Rudolf Steiner (1895'te, Nietzsche'yi öven ilk kitaplardan birini yazan kişi). dahil kendisini görmeye gelen ziyaretçilerin olduğu Weimar'da yaşadı. Elisabeth bir ara öyle ileri gitti ki, Steiner'ı kardeşinin felsefesini anlamakta kendisine yardım edecek bir danışman olarak işe almak istedi. Steiner hemen birkaç ay sonra, Elisabeth'e felsefe konusunda herhangi bir şey öğretmenin imkansız olduğunu söyleyerek bu girişime engel oldu.
Nietzsche'nin hastalık kökeninin teşhisi, o zamanın medikal paradigması olan üçüncü devre sifilis olarak konuldu. Birçok yorumcu hastalığın felsefesine bir etkisi olmadığını söylese de delilik, Georges Bataille'a ve René Girard'a Nietzsche felsefesinin ayrı bir inceleme konusu olmuştur. Sifilis teşhisi sorgulandı ve Cybulska tarafından vasküler bunamayı takiben periyodik psikozlu manik depresiflik ortaya atıldı. Leonard Sax, tıbbi kanıtları inceledikten sonra bunun sifilis değil, sağ taraflı retroorbital beyin zarı tümörü (menenjiyom) olduğuna hükmetti ve Nietzsche'nin bunamasının en akla yatkın açıklaması buydu. Orth ve Trimble ise frontotemperal demans teşhisini koydu. Diğer birkaç kişi ise CADASIL adlı bir sendrom ileri sürdü.
1898 ve 1899'da Nietzsche en az iki kere daha inme geçirerek konuşamaz ve yürüyemez hale gelecek şekilde felç kaldı. 1900 ağustosunun ortalarında zatürreye yakalandıktan sonra 24-25 Ağustos gecesi bir başka inme geçirdi ve 25 Ağustos öğlesinde öldü. Elisabeth onu Röcken bei Lützen'deki kilisede babasının yanına defnettirdi. Arkadaşı Gast, cenaze konuşmasında "Kutsal olsun adın tüm kuşaklar için!" dedi. Nietzsche Ecce Homo'da (cenaze yapıldığı zamanda hala yayımlanmamıştı) bir gün adının "kutsal" olarak anılmasından nasıl korktuğunu yazmıştı.
Elisabeth Förster-Nietzsche, Nietzsche'nin yayımlanmamış notlarından, Güç İstencini derledi ve yayımladı. Elisabeth, Nietzsche'nin daha önceki taslaklarını kendi isteğince birleştirdiği ve bu materyalle büyük imtiyaz sahibi olduğu için, ortak görüşe göre bu kitap Nietzsche'nin niyetini yansıtmamaktadır. Gerçekten de Nietzsche'nin Nachlass'ının yayımcısı Mazzino Montinari, The 'Will to Power' Does Not Exist ("'Güç İstenci' Diye Bir Şey Yok") adlı yazısında bu yapılanı bir tahrifat olarak adlandırır. Örneğin, Elisabeth Nietzsche'nin Deccal'inde İncil'den bir pasajı aynen yazdığı 35. aforizmayı kaldırmıştır.
Felsefesi
Üstinsan sözcüğünü ilk olarak teolog ve yazar Heinrich Müller, 17. yy'da yazdığı Geistlichen Erquickstunden adlı eserinde kullanmıştır. Nietzsche, üstinsanın tüm evrenin amacı ve sebebi olduğunu ileri sürmektedir. Ona göre Üstinsan insanlığın da amacıdır.
Nietzsche, üstinsan kavramıyla, soylu bir insan eylemliliği kavramını yeniden kurmaya çalışır. Son İnsan, yalnızca maddi teselli peşindeyken, üstinsan yaşamını büyük eylemler uğruna harcamaya hazırdır. Üstün olmak, isteyerek iyinin ve kötünün ötesinde durmaktır.
Nietzsche kendisini, üstinsanın habercisi olarak tanıtır ve kendini Zerdüşt ile özdeşleştirir. Bu konuda eserinde şöyle yazmıştır:
" İnsan bir iptir ki hayvanla üstinsan arasına gerilmiştir. Uçurumun üstünde bir ip. Tehlikeli bir geçiş, tehlikeli bir yolculuk, tehlikeli bir geriye bakış, tehlikeli bir ürperiş ve duraksayış. "
" Çünkü insanlar eşit değildirler. Gerçek budur. Ve benim istediğim şeyi onlar istemezler. "
İnsanların üstinsanı karalayacaklarını şu ifadelerle bildirir:
" İddia ederim ki benim üstinsan dediğime, siz şeytan diyeceksiniz. "
" Sert olunuz! "
" Panayırda kimse üstinsanlara inanmaz. Orada konuşmak isterseniz halk tabakası göz kırpar ve "Biz hep eşitiz" der. "
" Haydi haydi, ey üstinsanlar! Ancak şimdi insan, geleceğin doğum sancısındadır. Tanrı öldü, şimdi dileriz ki üstinsan yaşasın.
Ey üstinsanlar, içten adamlar, açık kalpliler; güvensiz olun! Derinliklerinizi gizli tutun; çünkü bugün halk tabakasının günüdür. "
Nietzsche'nin üstinsanı, belli bir evrim sürecinin ardından, insanlar arasından çıkıp, bütün insanlığı yönetecek, tüm insanlara tahakküm edecek bir diktatör değildir. O, her ne kadar on dokuzuncu yüzyılda kapitalizmin yarattığı fabrika kölelerine, kapitalizmin Hıristiyanlıktan miras alıp koruduğu köle ahlâkına, burjuva demokrasisiyle onun eşitlik idealine karşı çıkarken, bu düzenin veya Avrupa'daki demokratikleşmenin bir yandan da zorbalık, acımasız bir diktatörün ortaya çıkışı için gerekli altyapıyı hazırladığını söylemiş olmakla birlikte, onun üstinsanı, sanıldığının tersine, Hitler değildir.
"Tanrı Öldü"
"Tanrı öldü", Nietzsche'nin en popüler sözlerinden biridir. Bu düşünceyi Nietzsche, ilk kez Şen Bilim adlı eserinde dile getirmiştir. O dönemin koşullarına göre yorumlanması gereken "Tanrı'nın Ölümü" düşüncesini, kendi tabiriyle bir kaçığın ağzından duyurur. Gündüz vakti elinde fenerle dolaşıp "Tanrı öldü! Tanrı öldü!" diye bağıran bir delinin ağzından, Tanrı'nın ölümünü ilan eder.
Friedrich Nietzsche, Basel, yaklaşık olarak 1875.
Nietzsche "Hiçbir adalete sığmayan, sayısız çatışma ve acılar iyi bir Tanrı'ya nasıl mal edilebilir?" düşüncesinden yola çıkarak, Tanrı'nın ölümünün insanın anlaşılmaz olan doğasını yenmesi için ve üst insan'a ulaşılabilmesi için bir mecburiyet olduğunu savunmuştur.
Tanrı'nın, insanı yeryüzüne acı çekmesi için yolladığına inanır. Nietzsche bunu Empedokles adlı eserinde de vurgulamıştır. Nietzsche'ye göre "Sanatçı Tanrı" kendisini Yunanlıya bir model olarak sunar. Onun kendisine bir şekil vermesini, mermerin ya da taşın içinde gizli kalan heykeli çıkarıp, sonra da gerçekleştirilen bu sanat yapıtının tadına varmasını önerir. "Hristiyan Tanrı" ise emredicidir. İnsanın dünya nimetlerinden faydalanması yerine, çile çekmesini ister. "Tanrı'yı yadsıyoruz, Tanrı'nın sorumluluğunu yadsıyoruz ve böylece, yalnızca dünyayı biliyoruz." Nietzsche olaylar sonrası insanların Tanrı'yı suçlamayarak suçu dünyaya bulmalarının yanlış olduğunu düşünmüştür. Nietzsche'ye göre geliştirmiş olduğumuz tüm değerler, dünyanın gerçek doğasını görmemizi engellemek amacıyla geliştirilmiş araçlardan başka hiçbir şey değildirler.
Bununla beraber, bu araçlar bizim için dayanılması zor bir dünyayı dayanılabilir kılabilmeye hizmet ederler. Bu hizmet yıllardır dinlerin varoluşu ile de desteklenmektedir. Dinler bize öbür dünya gibi güzel vaatler sunarak, bize bu dünyada yapmamız gerekenleri buyururlar. Bu buyruklar, insanların özgür ve başkaldıran doğasını yoketmeye onları birer sürü parçası haline getirmeye yöneliktir.
Nietzsche Tanrı anlayışına ve hayatı katlanılabilir kılan araçlara karşı çıkar. Öte yandan, bunlar varolmadan yaşamanın ne kadar zor olduğunu ve ne kadar yüksek düzeyde hayat ve birey bilinci gerektirdiğini söyler. İşte onun istediği de budur. Bilime ve dine hizmet edenler bu noktada birbirinden farklı değillerdir. İkisi de bu araçların ve vaatlerin tekrar tekrar insan hayatına girmesine ve insanların bunlara körü körüne bağlanmasına neden olurlar.
İnsanlar bu araçlardan kurtulup zorla bir gereklilik kazandırılmış dünyadan sıyrılmalıdırlar. Tanrı ölmüştür; çünkü insan kendi hareketlerini yönlendirebilecek düzeydedir. Fakat tahmin edildiği gibi Nietzsche bu durumdan tam bir çıkış önermez. Bu çıkışı insanların başarabileceğini söyler.
Tanrı'nın ölümünü büyük bir reddedişe ve kendi üzerimizde sürekli bir zafere dönüştüremezsek, bu kaybın bedelini ödemek zorunda kalırız.
Bengi dönüş
Bengi dönüş (sonsuz dönüş, ebedi dönüş ya da ebedi tekerrür) düşüncesi, zamanın döngüsel bir formda olduğu ve olayların bu döngüsellikte sonsuza dek yinelenmiş olduğu, yinelendiği ve yineleneceği tezini içermektedir. Friedrich Nietzsche bu düşünceyi etik anlamda oluştaki yaratıcılığın, en yüksek yaşama gücünü elde etmenin, acıyla başa çıkmanın ve Üstinsan'ı meydana getirme aracı olarak geliştirmiştir. Ayrıca bengi dönüş, aktif nihilizmin kendini gösterdiği güçlü sınıfın ön koşuludur.
Bengi dönüş, Friedrich Nietzsche'nin başyapıtı olan Böyle Buyurdu Zerdüşt'ün ana sorunudur.
Nietzsche bengi dönüşten ilk kez Şen Bilim'de şöyle söz eder:
" Yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı, yeniden ve sayısız kere daha yaşamak zorunda kalacaksın; içinde yeni hiçbir şey olmayacak: Yaşamındaki her acı, her sevinç, her bir düşünce ve her bir soluk, tarif edilemeyecek kadar küçük ya da büyük her şey, arka arkaya ve aynı sırayla, sana dönecek - ağaçların arasından süzülen şu alacakaranlık ve şu örümcek bile, şu an ve ben kendim bile. Varoluşun sonsuz kum saati, içinde toz lekesi olan sen ile, yeniden ve yeniden başaşağı çevrilecek! "
Bengi dönüş etik düzeyde, insanların yaşamlarını en yüksek noktaya "onu bir daha yaşamayı isteyerek" ulaşacaklarını anlatır. Varlığın en kesin gerçeği olan yok oluş, bengi dönüş ile olumlanabildiğinde korkutuculuğunu yitirir. Nietzsche'ye göre, insan yaşamını tamamladığında ölüm korkusu ortadan kalkacaktır. Bu "yaşamı tamamlama" olgusu, bengi dönüşe, yani bütün acılarıyla ya da fatalist yapısıyla da olsa yaşamı yeniden yaşamaya "evet" diyebilme gücüne sahip olmaktır. Bengi dönüş amor fati'nin de ön koşuludur. İnsanların kendi seçimleri olmayan yazgılarını sevebilmeleri için onu acılarla birlikte yeniden yaşamayı onaylamak ve bengi dönüşle yaşamı böylece olumlamak gerekir.
Nietzsche, bengi dönüş düşüncesini Güç İstenci notlarında, evrende atomların sınırlı sayıda olduğunu ortaya koyan, termodinamiğin birinci yasası olan enerjinin korunumu yasasına dayandırır.
" Enerjinin korunumu yasası, bengi dönüşü gerektirir. "
Bengi dönüşe her ne kadar yalnızca etik düzeyde yaklaşılsa da, Nietzsche görüşünü kozmolojik anlamda kanıtlamak istemiştir.
Bengi dönüş, yalnızca etik düzeyde değil, varlık düzeyinde bir düşüncedir. Yine 1883 yılında yazdığı Güç İstenci notlarından birinde bengi dönüşün doktrin olarak kanıtlanmasını bir evre olarak sunar.
Hristiyanlık ve deccal
Nietzsche, "Hristiyanlığa düşmanız, nefretle bakıyoruz, tüm romantizm ve anavatana tapınma biçimlerine de..." diyerek Batı Kültürü'nün çöküşünü (decadence), ahlak değerlerine sökülüp atılamazcasına kök salmış olduğunu saptadığı, "çileci ülkü"ye yönelik olarak sunduğu soykütükçü çözümlemelerle açıklama yoluna gitmiştir.
Nietzsche'nin din konusunda sert düşünceleri vardır. Hristiyan öğretisine karşı takındığı tutum, başkaldırışı ve bu öğretiye lanetler yağdırması, 19. yüzyılda çok ses getirmese de, Nietzsche'nin tanınmasıyla ve üne kavuşmasıyla beraber büyük yankı uyandırmıştır. Çünkü Nietzsche, Deccal adlı eserinde Hristiyanlığa lanetler yağdırmış, onu küçümsemiş ve kökeni konusunda çeşitli araştırmalarda bulunmuştur. Ona göre "İlk ve son Hristiyan çarmıhta ölmüştür."
Nietzsche, Deccal adlı eserinin hemen başında şu sert yorumu yapar":
" Zayıf ve hasta yapılı olanlar yok olmalıdırlar.Bu, bizim insan sevgimizin ilk kuralıdır.Onlara bu konuda yardım edilmelidir. Bir günahtan daha zararlı ne olabilir? Zayıf ve hasta yapılı olanlar için bir anlayış: "Hristiyanlık!" "
Nietzsche'nin dine başkaldırışı, özelde Hristiyanlığa olmakla birlikte, genelde tüm nihilistik özellik gösteren dinleredir. Nietzsche'nin başkaldırışı, tüm dinlere değildir. Çünkü Nietzsche, doğrudan dine değil, nihilizme başkaldırır ve dolaylı olarak bu başkıldırışını nihilistik ögeler taşıyan dinlere de yöneltir.
Nietzsche'ye göre Hıristiyanlık, köle ahlakını taşıyan ve hayatı yadsıyan bir öğretidir. Bu sebeple sürü psikolojisinin temeli, bu öğretiye dayanır. Bir tür çilecilik olarak adlandırılabilinecek Hristiyanlık, Nietzsche'ye göre yok edilmelidir. Çünkü Nietzsche'ye göre Hristiyanlık, insan neslinin sonunu getirebilecek nitelikte yanlış bir anlayışın sonucudur.
Nietzsche'ye göre Hristiyanlık, bilimin de düşmanıdır.
" Hristiyanlık gibi gerçeklikle ilişkisi olmayan, gerçeklik gelir gelmez uzaklaşmak zorunda olan bir din, doğal olarak dünya hikmeti'nin, yani bilimin düşmanı olacaktır. "
Yine Deccal adlı eserinde, Hristiyanlık'ı kültür yıkıcısı bir din olarak nitelendirmiştir. Çünkü eski kültürlerin izini, varlığı ve varoluşu yadsıması sebebiyle silmiş ve yağmalamıştır.
" Hristiyanlık, eski kültürün mirasını bizden çaldı. Sonra da bizi, İslam kültürünün mirasından yoksun bıraktı. Temelde bize, Grek ve Roma'dan daha yakın olan ve doğrudan duyu ve zevkimize hitap eden İspanya'nın muhteşem Magribi kültürü ayaklar altında çiğnendi. Neden? Çünkü soyluydu, çünkü kökenlerini insanca içgüdülerden alıyordu... "
Hıristiyanlık, Nietzsche'ye göre insanî içgüdüler taşıyan her türlü kültüre ve uygarlığa düşmandır. Çünkü ona göre Hristiyan, gerçeği fikri olarak yaşayan herşeye düşmandır ve onu yağmalamak, kendisi adına yok etmek ister.
" Hristiyanlık süslenip, ona elbise giydirilmemelidir. O, yüksek insan tipine karşı savaş açtı. Bu tipin tüm içgüdülerini yasakladı. Şeytanı, şeytan olanı bu içgüdülerden damıttı. Güçlü insan ayıplandı ve toplum dışına itildi. Hristiyanlık, zayıf, adi, kötü yapılı olan her şeyin yanında oldu ve güçlü bir yaşamın aksini sağlayacak içgüdüleri idealleştirdi... "
Nietzsche şöyle devam etmektedir:
" Yaptıklarımla bir sonuca vararak yargımı açıklıyorum; Hristiyanlığı lanetliyorum! Hristiyan kilisesinin karşısına, bir savcının şimdiye dek ortaya sürdüğü en büyük suçlamayı ifade ediyorum. Bana göre Hristiyanlık, yozlaşmanın en uç biçimidir ve algılanabilecek nihaî bir yozlaşmanın istemine sahiptir! "
Ecce Homo adlı eserinde de bu konuda:
" Anladınız mı beni? Beni ben yapan, beni insanlığın geri kalanından ayıran, Hristiyan ahlâkının maskesini düşürmüş olmamdır. Hristiyan ahlakı -yalan isteminin en kötü niyetli biçimi- insanlığın gerçek Kirke'si; insanlığı harabeye çeviren Hristiyan ahlakı... Yaşamın temel içgüdülerini küçümseme öğretildi: Öyle ki, bedeni yok etmek için bir "ruh", bir "tin", yaratıldı sahte bir şekilde, yaşamın ön koşulunda, cinsellikte, pis bir şey barındırdığı öğretildi sürekli; öyle ki katı bencillikle, muvaffakıyet için son derece önemli olan şeyde kötülük ilkesi aranıyor... "
" Hristiyan ahlakının maskesinin düşürülmesi eşi benzeri olmayan bir olay, bir dönüm noktasıdır. Bunu halka açıklayan kişi, karşı konulamaz bir güç, bir yazgıdır. -İnsanlık tarihinini ikiye böler: kendinden önce yaşayanlar, kendisinden sonra yaşayanlar... "
Apollon ve Dionysos
Gerçekte iki Antik Yunan tanrısı olan Apollon ve Dionysos, Nietzsche'de anlamca yüceleştirilir ve oluşun merkezine koyulur. Sanatın bire bir oluşumu, bu iki kavrama bağlıdır.
Apollon ; Nietzsche'de anlamını "biçim"le bulur.
Dionysos ; Nietzsche'de anlamını "uyum"la bulur.
Nietzsche'ye göre, Eski Yunanlılar, bu iki sanat tanrısıyla, yani sırasıyla Heykel ve Müzik tanrılarıyla, sanatsal üretimin derin gizlerini keşfetmişlerdir. Apollon düş deneyimini ifade eder. O ışık saçan Tanrıdır, Dionysos ise esrime deneyimidir. Hayatın iki kanadı olan Apollon ve Dionysos, insanın yaratıcı gücünü ortak olarak biçimlendiren ve yön veren iki tanrıdır. Nietzsche'de bu tanrısal değişim ve dönüşüm, aslında hayatın sanatsallığına bir işaret, bir göz kırpmadır.
Dionysos müzik ve şarabın tanrısıdır. Yaratma eylemi, Dionysos ve Apollon'un odak noktasının yakalanması, Nietzshe'ye göre "dans etmek"tir.
Dionysos, varlığın özünü sezgiyle kavramaya, Apollon ise sezgiyle kavranan özün dışa, yani görünen dünyaya etki ettirmeye yarar. Nietzsche'ye göre sanat, bu iki "kavramsal" tanrının etkisiyle şekillenir.
Nietzsche'ye göre estetiğin temeli, bu iki kavramı anlamakla mümkündür. Bu konuda şöyle der:
" Mantıksal bir çıkarsamayla, ama sezginin anında oluşan keskinliğiyle, sanatın sürekli gelişiminin Apolloncu ve Dionysoscu bir ikiliğe bağlı olduğunu anladığımızda estetik bilimi için çok şey yapmış oluruz: Yaradılışın, bazen araya giren uzlaşmalara rağmen sürekli çatışan cinsiyet ikiliğine bağlı olması gibi... "
Nietzsche yorumlarına şöyle devam eder:
" Özet olarak, diyalektik, "ayak takımının bir intikam alma yöntemi", "çaresiz insanların seçtiği bir Yahudi yöntemi", "insanın gücünü kendince teşhir edip gösteriş yapması" ve bu yolla karşı tarafın iddasını kurnazca ve hileyle yere vurma isteğidir. "
Nietzsche, Sokrates'ten önceki Yunan felsefesine saygı duyar. Lakin ona göre Sokrates'ten sonraki çağ, Sokrates'in izlerini taşıdığı için onun gözünde neredeyse tamamen yozlaşmıştır. Sokrates'in yöntemide bir tür diyalektik olarak tanımlanabileceği için, diyalektik kavramı Nietzsche tarafından topyekün reddedilir.
İnsandaki yaratıcı güç şöyle dursun, Nietzsche'ye göre doğa yaratısı insan bile, doğanın bu iki kavramındaki odak tarafından yaratılmıştır. Kısacası ona göre Apollon ve Dionysos, doğanın elleridir. Doğa bu kavramlarla yaratır ve yıkar.
" En tuhaf ve zor sorunlarında bile yaşama "Evet" diyebilmek, en yüksek tiplerin kurban edilmesinde bile, kendi tükenmezliğinden sevinç duyan yaşam istemi -Dionysosça dediğim şey işte bu. "
Güç istenci
Güç istenci, Friedrich Nietzsche'nin felsefesinin merkezi sayılabilecek bir önem teşkil etmektedir. Güç İstenci, Nietzsche'ye göre evrenin her türlü devinimindeki en temel istenç olmakla beraber; tüm detayları, mikro ve makro kozmosu kaplar. Tüm değişim ve dönüşümler, bu istencin farklı kisvelere bürünmüş halidir. Her detayda bu istencin izlerini yakalamak mümkündür.
Felsefesini etkileyen başlıca kişiler
Lou Andreas-Salomé
Lou Salomé, Paul Rée ve Nietzsche, 1882.
Nietzsche'yi en çok etkileyen isimlerden biri de Yahudi bir aileye mensup olan general kızı Lou Salome'dur.
Paul Ree aracılığıyla tanıştırılan Nietzsche ve Salome, kısa süre sonra iyi bir dost olurlar. Sık sık Ree ile felsefe sohbetleri ve kitap alışverişleri yaparlar. Nietzsche, Salome'den hoşlanmakta ve ondan "Düşün Eşi" olarak bahsetmektedir.
Nietzsche, babasının ölümüyle birlikte hep kadınların himayesinde büyümüştür. Kadınlar hakkındaki düşünceleri oldukça serttir ve Lou Salome'dan sonra daha da sertleşmiştir.
Nietzsche, bu kadına duygularını açmış, Salome'un red cevabı ise, Nietzsche'de büyük bir düş kırıklığına sebep olmuştur.
Nietzche'nin Lou ile çektirdiği bir fotoğrafta Lou'nun onu kırbaçlar gibi görünüyor olması Nietzsche'nin kızkardeşi tarafından sürekli gündeme getirilmiş ve Nietzsche bundan çok üzüntü duymuştur. Daha sonraları kırbaçlanan bir atı gördüğünde, ata sarılmış ve onu bir kader ortağı gibi görüp ağlamıştır.
Bu kısa dostluk çerçevesinde Nietzsche hem sağlık hem de felsefe açısından ilerleme göstermiştir.
Richard Wagner
Richard Wagner, karısı Cosima ile birlikte Nietzsche'nin en yakın dostlarıydılar. Wagner'in evinde bir araya gelir ve her konuda sohbetlerde bulunurlardı. Nietzsche'nin Wagner'a büyük bir hayranlığı vardı. Wagner'in bestelerinde, kendi düşüncelerinin yansımalarını görüyordu. Wagner'in karısı Cosima'ya büyük saygı duyuyor ve Cosima onun için büyük önem taşıyordu.
Cosima, 19. yüzyılın en büyük piyanisti kabul edilen Liszt'in kızıydı. İlk önceleri Wagner ile birlikte Nietzsche'ye büyük saygı gösterse de, sonraları o da Nietzsche'ye düşman olmuştur. Nietzsche'yi "mastürbasyon yapmaktan beyni çürümüş hasta bir adam" olarak nitelendiriyordu. Bu söz bile, sonradan bozulan dostluklarının ne kadar keskin olduğunu gösteriyordu.
8 Kasım 1868'de Wagner ile Leipzig'de ilk kez buluşan Nietzsche, bu tarihten sonra Wagner'e içten içe hayranlık duymaya başlar. Wagner ile en büyük ortak noktaları Schopenhauer'dir.
1869'un Şubat ayında hocası Ritschl'in tavsiyesi üzerine, genç yaşta Basel Üniversitesi'ne öğretim görevlisi olarak atandıktan sonra, aynı yılın Mayıs ayında Wagner ve Cosima'ya Tribschen'de ilk ziyaretini gerçekleştirir.
"Tribchen, mutlu insanların yaşadığı o ada..."
Bu ilk ziyaretten sonra annesine, bu ziyareti mektubunda şöyle anlatacaktır:
" İnsan -Richard Wagner- sanatçı kadar büyüktür... Onunla ve muhteşem bir hanım olan Cosima ile mutlu günler geçirdim. Daha geçtiğimiz Cumartesi ve Pazar günü birlikteydik. Wagner'in villası Dört Kanton Gölü'nün (Quatre-Cantons) yakınlarında, Pilate Dağı'nın eteğinde bulunuyor ve harika manzaralar eşliğinde yaşam, bizim için dostlukların en güzeliyle geçiyor. "
Bu ziyaretten sonra Wagner'in evinde gece toplantıları yapılıyor ve kitap alış verişlerinde bulunuluyordu.
Nietzsche ile Wagner'in düşüncelerinde büyük bir uyum vardı. Bu uyum, onları birbirlerine daha fazla yaklaştırıyordu. Wagner, Nietzsche'ye tüm projelerini teker teker açıklıyor ve onu konserlerine götürüyordu. Cosima ise Nietzsche'den Wagner'in sözcüsü olmasını istiyordu. Nietzsche'ye aşılanan güven, giderek büyüyordu.
22 Mayıs 1872'de Nietzsche, Beyrut Tiyatrosu'nun temel atma töreni için Beyrut'a giden Wagner'in 59. doğum gününde besteciye eşlik eder. Beyrut Tiyatrosu'na Sultan Abdülaziz bile davet edilmiştir. Nietzsche, Richard Wagner Bayreuth'ta adlı eserinde, bu buluşmadan söz edecektir. Fakat bu dostluk, 1876'daki 1. Beyrut Festivali'nde bozulmaya başlar. Nietzsche, Wagner'in hakikatin değil, tiksinti verici bir zaferin peşine bencilce dolandığını iddia eder. Eylül ayında, arkadaşı Ree ile birlikte Beyrut'tan ayrılır. Wagner, yeniden dine dönmüştür ve bu Nietzsche'de tiksinti uyandırmıştır. Cosima, Nietzsche'nin Wagner'den kopuşunu ilk hisseden kişidir. Nietzsche ve Wagner görüşmemeye başlarlar.
3 Ocak 1878'de Wagner, Nietzsche'ye yeni yayımlanan eseri Parsifal'in bir kopyasını gönderir. Nietzsche, bu kopyayı okuduktan sonra Wagner ile ilgili düşünce ayrılıkları daha net olarak anlar. Nietzsche, aynı yılın Mayıs ayında yayımladığı İnsanca-Pek İnsanca adlı kitabını Wagner'e gönderir ve tamamen Wagner'den kopar.
" Wagner müziğini ruh coşkusunun gücü olarak yorumladım. Yanlış yorumladığım görünüyor. Görünen bir başka şey ise, Wagner ve Schopenhauer'i ne ile bu kadar renklendirdiğimdir. Onları renklendiren bendim. Ben, onları kendim yücelttim... Her ikisi de yaşamı yadsır ve suçlar. Bu yüzden onlar, benim çok uzağımdadır. "
Nietzsche'ye göre Wagner, yapması gereken ödevlerini yerine getirememiştir. Bu sebeple Nietzsche, Schopenhauer'dan sonra Wagner'le de yollarını tamamen ayırmıştır.
Nietzsche, bu ayrılıktan sonra çok yalnız kalmış, hatta kimi zaman Wagner'i özlediğini itiraf etmiştir.
Çalışmaları
Friedrich Nietzsche, 17 yaşındayken, 1861.
Müziğin Ruhundan Trajedinin Doğuşu
Nietzsche ilk kitabını 1872'de yazdı. Kitap Müziğin Ruhundan Tragedya'nın Doğuşu (Die Geburt der Tragödie aus dem Geiste der Musik) adını taşıyordu ve 1886'de Trajedi'nin Doğuşu, Hellenizim ve Pessimizm (Die Geburt der Tragödie, Oder: Griechentum und Pessimismus) adıyla tekrar düzenlendi.
Bu eserleri, Yunan kültürünün aydınlanma çağına etkilerini konu alıyordu. Nietzsche'nin ana karakterleri Apollon ve Dionysos idi.
Kitabında yazar önce bir filozofa sonra da peygambere dönüşüyor gibi görünüyordu. Bu eseri akademik çevrelerce oldukça sert eleştirildi. Ulrich von Wilamowitz-Moellendorff en ağır eleştirileri yapanlardan biriydi. Bu eleştiriler Nietzsche'nin felsefesinin daha da koyulaşmasına sebep oldular.
Çağa Aykırı Düşünceler
Nietzsche yazmaya 1873 yılında başladı ve eserini 1876'da bitirdi. Bu çalışması Avrupa, özellikle Alman kültürü aleyhinde yazdıklarının bir derlemesi idi. İlk bölümünde yazar "Biz Filologlar" diye başlıyor ve "Filologun Görevleri"ni anlatıyordu. Kitap dört ciltten oluşmaktadır;
David Strauss: der Bekenner und der Schriftsteller, 1873 (David Strauss Eleştirisi)
Vom Nutzen und Nachteil der Historie für das Leben, 1874 (Tarihin Yaşamımıza Etkisi)
Schopenhauer als Erzieher, 1874 (Eğitmen Olarak Schopenhauer)
Richard Wagner Bayreuth'da, 1876
İnsanca, Pek İnsanca
Nietzsche'nin bu eseri ilk olarak 1878'de yayımlandı. Daha sonra 1879'da onu eserin ikinci cildi takip etti. Eser aslında üç bölümden oluşmaktadır. Karışık Fikirler ve Maximler (Vermischte Meinungen und Sprüche) (İki bölüm), 1880: Gezgin Ve Gölgesi (Der Wanderer und sein Schatten). Üç bölüm 1886 yılında İnsanca, Pek İnsanca; Özgür Ruhlar için bir Kitap (Menschliches, Allzumenschliches, Ein Buch für freie Geister) başlığı altında toplandı.
Böyle Buyurdu Zerdüşt
Böyle buyurdu Zerdüşt - Herkes için ve Hiçkimse için bir Kitap, Nietzsche'nin başeseridir (Almanca: Also Sprach Zarathustra - Ein Buch für Alle und Keinen, 1883?1885). Nietzsche bu eserinde aforizmik ve lirik bir üslupla felsefesini sunmaktadır. Felsefesi genel anlamda "Sertlik" ve "Yenilik" üzerine kuruludur. Nietzsche felsefesini "eski levhaları yıkmak" üzerine kurmuştur. Kitaptaki iki temel düşünce "Üstinsan" ve "Bengi dönüş"'tür.
Nietzsche, Zerdüşt'ün oluşum dönemine ait notlarında birçok kez Zerdüşt'ü, Buda, [[Davut], Musa, İsa ve Muhammet gibi kişiliklerin yanına koyarak onu bir yasa koyucu olarak tasvir etmiştir. Nietzsche eserini ilk başta üç bölüm halinde yazmıştı. Fakat daha sonra eserine "Zerdüşt Şiirine Eklemeler" adında dördüncü bir bölüm ekledi.
İyinin ve Kötünün Ötesinde
Jenseits Von Gut und Böse adını taşıyan kitabında, Nietzsche'ye göre insan yaratısı olan iyi ve kötü dünyayı haksız yere şekillendirmiştir. Nietzsche bu kitabında sözkonusu tema çerçevesinde "nihilizmi anlama doğrultusundaki herhangi bir çabanın, yalnızca onun septomlarından hareket etmesinin bu anlama çabasını eksik kılacağı fikrinden hareketle, kendinden sonraki felsefeye de bir yöntem olarak büyük bir etkiye sahip olacak olan, "jeneoloji" metodunu geliştirir", ahlakı temeller.