- Ne gelir elimizden insan olmaktan başka
- Bir soğuk ay soğuk ve tenha Duyulur. Yalnızlık mevsim olur Ki çiçekler kendilerini toplar orada Ve zamanlar boğuşur, sırasız, biri bir ötekinden kalınlaşır Düşer çay saatleri, anılar kalır Sızar ölüler burdan bembeyaz masalara Kahvelerde bilardolar hem solar Silinir ve güneş gözlükleri takılır bir daha Yazılar durur, telefonlar susar, son pullar yapıştırılır Bir şeyler eksik kalır usul ve bakır.
- Ey umut, ey beyaz örtülerin tükenmez uzunluğu Kimse bir gün sana koşmaktan kendini alamaz.
- Gün bitti. Saat kaç. Bitecek mi bir gün savaşımız Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de Dönüp dönüp arkamıza baktığımız Bir dünya kalıntısı üstünde Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de.
- Bu tuhaf akşamları kim çizdi Öyküsü tanrılardan ve açık denizlerden derlenen Bu tuhaf akşamları kim çizdi Güçlü bir soluk tarafından ve hırsla Ve kirli Ve büyük bir sirk çadırı gibi, uçsuz bucaksız Bu tuhaf akşamları kim çizdi Biz içkiler içerken.
- Ruhi Bey O kadar bekledim ki, geliyorum Ölümümü bekledim, geliyorum Bir ölüyü ve ölünün bütün inceliklerini Bekledim geliyorum. Ben Ruhi Bey, mutlu olan Ruhi Bey Ölümü bekledim gömdüm, geliyorum Bir sonbahar günüydü, geliyorum Güneşler buz gibiydi, geliyorum Ve bütün kötülükler, Ölümün armaları gibiydi Size anlatırım, geliyorum. Hepsini, hepsini gömdüm, geliyorum Havuzun kırık taşlarını - siz bilmezsiniz - Limonluğu ve kırmızı konağı - siz bilmezsiniz - Aynalarda kendini seven ruhi beyi - siz bilmezsiniz - Ve bildiğiniz ruhi beyi - ya da pek bilmediğiniz - Gömdüm ben, geliyorum.
- Daha doğrusu Bulunmuş bir eşyayım da sanki, örneğin Bir para cüzdanı, bir anahtar zinciri Ya da eski bir saat? her neyse Kullanıyorum kendimi bulduğum gibi.
- Zorlasak mı acaba bizim olmayan Görünmez bir mutluluğun yollarını Her türlü acılarla yılmadan Savaşsak mı geleceği kurtarmak için Ama gelecek ne Lusin, bilmem ki
- Korkunçtur, bana kalırsa adımıza Hazırlanmış bir oyun var bizim Hepimizi yalnız bıraktıkları bir oyun Ve bilirler, insanlar yalnız kaldıkça Konuştukları dil de değişir Sonunda hiç anlaşamazlar. Öyle ki Bir zaman parçası içinde, bir durumun Değişmez akışında, tekdüze Kalırlar bir sıkıntı avcısı gibi Ve bir gün anlarlar ki, bir güç değildir artık yalnızlık Ve bunu anlayınca, işte o zaman Lusin Aşıvermek isterler bu zamanla durumu Koşarlar, koşarlar, tam sınıra gelince Sanki o tel örgülere yapışmış gibi Bir duman oluverirler ya da kaskatı Bir kömür parçası, bir ceset.. Nedir bu durumda insanın anlamı?
- Ve yoğun bir anlamsızlığın içinde Sanki renksiz, boyutsuz Ve göksüz, zamansız bir evrende Tek çıkar yol yaşamaksa Lusin Yaşıyorum ben de kaygısız Değişmez bir anlamsızlığı böylece.