- Kapım vuruldu. Yüreğim ağzıma gelmişti ve sesimi bulamıyordum. Yine de kapıyı açıp içeri girdi. Lanet olsun spor yapmıştı. Kalçalarından düşecek gibi duran gri bir eşofman altı ve saçları terden rengi koyulaşmış gri, kolsuz bir tişört giymişti. Christian Grey?in teri kavramı bana tuhaf şeyler yapıyordu. Derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum. Kendimi iki yaşında gibi hissediyordum: Gözlerimi yumarsam, gerçekte orada olmazdım.
- Çok hoşlar, dedim. Sıradanı sıra dışılığa yüceltmişler.
- O geceden bu yana sık sık rüyalarıma girdiğini biliyordum, ama bunun o korkunç tecrübeyi bedenimden atmak için olduğuna şüphe yoktu.
- Sanırım ağzım açık kalmıştı ve ne beynimin ne de sesimin yerini bulamıyordum.
- Sınavların bitmesine, Seattle'daki yeni hayatımıza ve kusursuz sonuçlara. Kadehleri tokuşturup içtik.
- Hangi Ortaçağ zamanından kaçtın? Kibar bir şövalye gibi konuşuyorsun.
- İş nasıldı? diye sordu. Çok uzun diye yanıtladım.
- Babası birilerini tanıyan birilerini tanıyordu.
- Yalakalık sizi hiçbir yere götürmez, ama zaten daha önce her yerde olduğunuz için, bu konu tartışılabilir.
- Görüyorsun ya, Ana, erkekler bir kadının ağzından çıkan her şeyin çözülmesi gereken bir sorun olduğunu düşünürler. Ortaya atıp üzerinde bir süre konuştuktan sonra unutmak isteyeceğimiz, muğlak bir fikir değil. Erkekler eylemi tercih ederler.