Arif Akyol Hakkında
Aslında bu bölümde kısaca hayat hikâyemin yer alması gerekiyordu. Dürüst olmam gerekirse yazmayı denedim. Ama tek yazabildiğim şey "Okuduğunuz roman, 1982 Herborn doğumlu yazarın ilk yazarlık denemesidir" oldu. Farkındayım vasat bir cümle. Yarattığı karakterlerin hayatları ile ilgili onlarca kurguyu, bir çırpıda kurabildiği halde, bir insanın kendi hayatının basit gerçeklerini yazamıyor olması ne kadar da ironik.Neyse kendime bu kadar yüklenmem de doğru değil. Yazamıyor değilim, sadece "özetlemek" sandığımdan daha zormuş. Bu nedenle bu kısmı başka bir şey için ayırdım. Burada size okumak ve yazmakla ilgili bazı naçizane düşüncelerimden bahsetmek istedim. Ne de olsa bana bu bakış açısını kazandıran şey de hayat hikayem değil mi? Sizi detaylarla sıkıp üstünkörü kendimi tanıtmaya çalışmaktansa, okumama ve yazmama neyin sebep olduğunu dürüstçe söylemek sizin adınıza bana daha adil geldi ?inanın kolaycılığımdan değil-.
Öncelikle edebiyatla ilgili fikrimi söylemek isterim. Üstüme vazife değil elbette ama insan olmamın bir gereği olarak bu konuda kendimce benim de bir fikrim var. Çoğu otorite için okuduğunuz roman ve benzeri romanların herhangi bir edebi değeri yoktur. Hatta otoritelerin bu tarz romanlar okuduğunu da hiç sanmıyorum. Oysa ben, bir romanı, hikayeyi, tiyatro oyununu, filmi, bir şarkıyı ?daha uzatabilirim- "ebedi" yapan şeyin hikayenin yazıldığı onlarca sayfa olduğuna inanmıyorum. Bence onlara bu değeri katan şey içinde geçen tek bir cümle. Herkes açısından yaşadığı hayata, hayata bakış açısına bağlı olarak seçilen insanın ruhuna dokunan, onu silkeleyen bu cümle değişse de asıl olan bu cümledir ve geri kalan sayfalar dolusu kelime bu cümleye güzel bir dekordan ibarettir. Eğer bir eser benim için bu cümleyi barındırıyorsa nazarımda edebi hatta "ebedi" olması için yeterli. Okuduğum çoğu kitabı hatırlamıyorum. Ama cümlelerin hepsi aklımda.
Okumakla biraz geç tanıştım ?elbette bu tamamen benim suçum, yoksa o zamanlar da raflar kitaplarla doluydu-. Geç olsun güç olmasın diyerek bunun üstünü örtelim. Ben okumanın "gerçeklerden kaçmak için başkalarının yalanlarına inanmak" olduğunu düşünüyorum. Silkinmek kendine gelmek için girilen bir trans hali. Aynı anda onlarca insan gibi düşünebilmek, hissedebilmek hali. Bunu hissedebileceğimi önceden bilseydim bu eylem için bu kadar gecikeceğimi hiç sanmıyorum.
Yazmak. Yazmak da okumaya benzer bir trans aslında. Ama burada gerçeklerden kaçmak için yalanlara inanmak değil bizzat yalan söylemek var. Laf aramızda çok da eğlenceli. Hayalinizde bir kişi beliyor. Görüntüsü tavrı, soluk alış verişi. Nasıl su içtiğini dahi hayal ediyorsunuz. Bir dikişte mi, duraksayarak mı? O oluyorsunuz. Daha doğrusu O siz ne isterseniz o oluyor. Ona bir hayat, anılar veriyorsunuz. Gerçi karakterinize sorsanız ona biçtiğiniz hayattan memnun kalır mıydı bilemem. Ama karakterlerinizle bu tartışmaya girmemek daha akıllıca sanırım.
Evet. Artık benim hangi işi yaptığımı, hangi okulda okuduğumu, çocuklarımın sayısını ve yaşadığım yeri bilmiyor olsanız da aslında sizlerle buluşmama neden olan "kafa yapısını" biliyorsunuz. Önemli olanda bu değil mi?
Bu arada yazma konusunda önemli bir detayı atladım. Okunma ihtiyacı. Karakterlerimi gerçek hayata, kana, cana kavuşturma ihtiyacı. Aslında buna atlamak demeyelim. Size teşekkür etmek için akıllıca bir hamleyle özellikle sona bıraktım. Bu ana kadar sıkılmadan yazdıklarımı okuduğunuz için, -buradaysanız kitabımı okuduğunuzu varsayarak- kendi zihninizde karakterlerime ?ki artık onlardan biri belki de sizsiniz- hayat verdiğiniz için teşekkür ederim. Umarım kitapta da size "dokunan" bir cümleye rastlamışsınızdır.