...Şimdi, yine kendimizden olmak şartiyle, umumî mânada tarihi yoklıyalım: Timur ve ilk Osmanlı sultanları... Osman, Orhan, Murad, Yıldırım... Bu noktaya kadar sâf (aksiyonun timsalleridir, bunlar... (Aksiyon)un felsefesini birazdan yapacağımız için anlatmıyorum. Fakat, belirtmiştim ki, imansız (aksiyon) olamaz. Besbellidir ki, aşksız iman olamaz, disiplinli ve ahlâkî ölçüsü yerinde olmayan (aksiyon) ise hiç olamaz. Bunlar, saydığım isimler, büyük, o büyük (aksiyon) vasıfları yüzünden ilk fetihlere ermişlerdir.
Bunların arkasından karşımıza bir Fatih Sultan Mehmed çıkıyor, bir Hadîsin de bütün hikmetine nail olarak, İstanbul'u fethetmek gibi bir mazhariyete eriyor. Bakın, (aksiyon)culuğuna!
(Duyulmuyor sesleri...)
- O duyulmayan sesi bir yükseltsem altında toplanmaya gelir miydiniz, gelmez miydiniz? (Gülüşmeler, gelirdik, sesleri...)
Fâtih; önüne bir zincir çekerler, biliyorsunuz, gelir, gemilerine insan aklının kabul etmiyeceği şekilde yol açar. O devrin fennî imkânlarına göre harika iş... Dağlardan Halic'e donanma indirmek... Bizanslı uyandığı zaman, bütün donanmayı Haliç'te görür. İşte (aksiyon) budur, olmazı yapmak... Fatih bunu yapabiliyor; çünkü imanı var, şevki var, aşkı var, gençliği zindeliği var...
Gençlik yaş işi değildir. Ruh işidir. Yavuz da aynı... Mısır, İslâm birliği gayesi... Tarihî tabloları çabuk geçiyorum; fikri, zamana rahat sığdıralım diye. Evet; Yavuz, Mısır'ın fethi, Çaldıran vesaire... En parlak (aksiyon)... O devirde, Yeniçeride bozulma başlamıştır. (Aksiyon)cunun büyük hareketi malûm... Atını sürüp aralarına:
- Karılarının yanına gidecekler dönsün, benimle gelecekler gelsin! (Aksiyon)cu budur. Biraz sonra (Napolyon)da anlıyacaksınız bu sırrı... Yavuz... Ve nihayet Kanunî... Şimdi burada büyük tarihî bir sırra dokunacağım. Kanunî şüphesiz ki, büyük bir padişah... Amma, Osman'ların, Orhan'ların, Murad'ların, Fatih Sultan Mehmed'lerin ve Yavuz'ların eseri artık kemâline gelmiştir ve O'na bir büyük mirasyedi gibi, bunun başına geçmek düşmüştür. Yâni, kendisinden evvel başlamış bir (aksiyon)u, arkasından tâkipetmek... Önünden çekmek değil... Yoksa, Kanunî kendi şahsıyla büyük değildir, devriyle büyüktür. Nitekim Viyana önünde fütuhatımızın artık durması, (aksiyon) kabiliyetimizin ve onu besleyen iman ve aşk kabiliyetimizin, yavaş yavaş gölgelenmeye başladığının delilidir. Artık Viyana fethedilemez, niye? O devrin, içtimaiyatçı gözüyle şartlarına bir göz atanlar anlar ki, Viyana gerçekten fethedilemez artık... Çünkü ruh pörsümeğe başlamıştır. Bu hâlin ilk mes'ullerinden biri, Yıldırım'dır. Yıldırım, ilk içki içen padişahtır. İlk defa altundan düğmeler takınan zibü fer içinde gezinen hükümdar... Esirdir, karısı Sırp prensesine, ruhen... Bütün faziletlerine, meziyetlerine, (aksiyon) ruhunun şahdamarı olan atılganlığına ve gözükaralığına rağmen, Yıldırım, bu ruhun iç nescini, ahlâk dokusunu, ilk defa yaralamış, örselemiş, bozmuş olandır. Mâna bozulunca da, madde kabiliyetinin ve körükörüne atılganlığın hiç bir kıymeti kalmıyor. Yıldırım'ın devrinde cemiyet taze, genç, sâf ve iman dolu olduğu için, sarsıntı, helak edici olmamıştır. O devirde din adamının ne büyük insan olduğuna bakın!
Diğer Necip Fazıl Kısakürek Sözleri ve Alıntıları
- Arzu ölür mü?
Onu can sıkıntısından bunalanlar bilir. Hayatla aralarında cama benzer şeffaf bir engel vardır. Sinekler gibi çırpınırlar, bu cam delinmez. - Kadere inanıyor muyum, onu siz keşfedin! Fakat hayatın gizli bir şuuru olduğuna inanmak istiyorum. Öyle bir şuur ki, kendisini, yok gösterecek kadar gizleyebilmiştir. Ben hadiseleri çok girift bulan bir insanım.
- "Kalbimi ve aklımı hep sağ elime verdim;
Görevi olmasaydı sol elimi keserdim..." - Dilimize, kılık ve tabiiyet değiştirerek girmiş, yani hançere dehamıza uymuş ve öz kaynağı ile alâkasını kesmiş her ecnebi kelimenin, aslî maddesi kime ait olursa olsun, o kelime, öz, halis, saf Türkçedir.
İkinci şekle, yani kılık ve tabiiyet değiştirmeyen, hançere hususiyetimize uymayan ve kaynağı ile ilişiğini muhafaza eden kelimelere gelince; bu tarzda kelimeleri kullanmak imkânından bahseden her kim olursa olsun, Türk nüfus kütüğünden silinmesini gerektirecek kadar büyük bir suç işliyor demektir. - ? Bu dünya bir kuyu,havasız çömlek
DARALIYORUM.
Kelime manayı boğan bir gömlek
PARALIYORUM...
Allah ismi varken lügat ne demek
KARALIYORUM
Kapımı,buyursun diye o melek aralıyorum.. - Hiçbir seye yanmazdım, bu kadar gülünç olmasaydım.
- Bir azap ki, kul olduğum için çekiyorum, çekmemek için Allah olmak lâzım.
- Razı değilim Allahım! Yok olmaya, kalmamaya, gelmemiş olmaya, mevcut olmamaya razı değilim.Bu dünyada bırakamayacağım hiçbir şey yok. Ne deniz, ne ağaç, ne şehir, ne ev, ne kadın, ne de ben. Bu kalıbım, bu zarfım, bu kafesimle ben. Onların hepsini bırakabilirim. Fakat şuurumu, bilmek, duymak, var olmak şuurumu bırakamam. Razıyım bir toz parçası olayım. İnsanlar üzerime basarak geçsin. Canım acısın, duyayım. Canımın acıdığını duyayım. Razıyım bir kertenkele olayım. Kızgın yaz günlerinde bir bahçe duvarına tırmanayım. Tırnaklarımı tuğlalara geçireyim. Yeşil ve ıslak sırtımı güneşe vereyim. Fakat güneşle sırtım arasındaki öpüşmeyi duyayım. Tuğlaların incecik zerrelerini sayayım. Kovuklardaki böceklerin, bir boru içinden bakar gibi bana baktıklarını göreyim ve düşüneyim. Razıyım bir nokta olayım. Fakat o noktaya bütün kâinat, bütün mevcudiyle dolsun. Ben yok olamam. Ağlarım, tepinirim, çatlarım, çıldırırım, ölürüm, fakat yok olamam. Her seş benim olsun, vereyim, gökler, yıldızlar, gökteki samanyolu, ay, dünya vereyim. Fakat aklım bana kalsın! Aklım bana kalsın! Aklım!..
- Razı değilim Allahım! Yok olmaya, kalmamaya, gelmemiş olmaya, mevcut olmamaya razı değilim.Bu dünyada bırakamayacağım hiçbir şey yok. Ne deniz, ne ağaç, ne şehir, ne ev, ne kadın, ne de ben. Bu kalıbım, bu zarfım, bu kafesimle ben. Onların hepsini bırakabilirim. Fakat şuurumu, bilmek, duymak, var olmak şuurumu bırakamam. Razıyım bir toz parçası olayım. İnsanlar üzerime basarak geçsin. Canım acısın, duyayım. Canımın acıdığını duyayım. Razıyım bir kertenkele olayım. Kızgın yaz günlerinde bir bahçe duvarına tırmanayım. Tırnaklarımı tuğlalara geçireyim. Yeşil ve ıslak sırtımı güneşe vereyim. Fakat güneşle sırtım arasındaki öpüşmeyi duyayım. Tuğlaların incecik zerrelerini sayayım. Kovuklardaki böceklerin, bir boru içinden bakar gibi bana baktıklarını göreyim ve düşüneyim. Razıyım bir nokta olayım. Fakat o noktaya bütün kâinat, bütün mevcudiyle dolsun. Ben yok olamam. Ağlarım, tepinirim, çatlarım, çıldırırım, ölürüm, fakat yok olamam. Her şey benim olsun, vereyim, gökler, yıldızlar, gökteki samanyolu, ay, dünya vereyim. Fakat aklım bana kalsın! Aklım bana kalsın! Aklım!..
- Şüphe mi dediniz? Bu bana göklerin cezası. Bir aralık öyle sandım ki gözlerime akrep kuyruğu gibi sivri bir mil sokuldu. Zehirden bir damla akıtıldı. Bir de baktım ki hiç bir şey eski heyetinde değil. Bir de baktım ki eskiye ait her şey yanlış. Ana, baba, dost, kadın hakkında bildiklerim yanlış. Su yüzüne çıkan bir leş sırtı gibi bambaşka bir dünya, bambaşka iklimleri, bambaşka insanlarıyla dünyamın yerini aldı. Bir de baktım ki her şey, yeniden muayeneye, yeniden tahkike muhtaç! Doğrusu bu muydu? Ne bileyim? Soğan gibi iç içe, gömlek üstüne gömlek giyinmiş sayısız dünyalar görüyorum. Hangisi doğru? Ne bileyim? Tek bir şey mi doğru! Bana bu dünyayı, bu deliler dünyasını bir doğru emniyeti içinde gösteren ceza, göklerin cezası.
Jean Baudrillard
38 BeÄŸeniDavid Nicholls
4 BeğeniSait Faik Abasıyanık
76 BeğeniCeyhun Yılmaz
3 BeğeniKüçük İskender (Derman İskender Över)
58 BeÄŸeniTomris Uyar
3 BeÄŸeniYakup Kadri KaraosmanoÄŸlu
60 BeÄŸeniKostas Mourselas
18 BeÄŸeniChuck Palahniuk
146 BeÄŸeniZeki Kayahan CoÅŸkun
12 BeÄŸeni