Şey, benim adım Camilla ve Arturo çok sevdi beni, ve beni çok aptal buluyordu, bana saçma sapan soneler yazıyordu. ...... ilk gün, ama Sammy gibi değildi Arturo, barmen Sammy. Ne gözleri vardı o Sammy'nin, erkek gibi erkekti Sammy, saçma bir yazar değildi, muhallebi çocuğu değildi, ve seviyordum Sammy'yi, ve o nefret ediyordu benden, ah, Tanrım, nasıl nefret ediyordu. Çünkü Meksikalı'ydım. ..... Ama o! Bu Arturo, Meksikalı olmaktan gurur duymamı söyledi bana, bu dünyanın gerçek varislerinin yoksullar olduğunu söyledi, Tanrım, dünyayı istemiyordum ben, tek istediğim Sammy'ydi ve... ...... çünkü ben bir erkeğin erkek gibi olmasını isterim, sözcükkerden ibaret bir erkek istemem, sözcükler, sözcükler, sözcükler, bundan ibaretti Arturo, uyuduğumuz yatağa sor, beş kez fırsat tanıdım ona, beş kez, ve bir bebekmişim gibi konuştu benimle, ama asla dokunmadı ve ben saçımı geriye atıp güldüm ona, Arturo dedim, erkek değilsin sen, bir sorunun var senin, çünkü erkek değilsin. ......... sonra bana dokunmaya kışkırttım onu, eteğimi çıkarıp yüzüne fırlattım ve o çok şey bilen sözcük sihirbazı utancından kızarıp , Camilla, lütfen böyle şeyler yapma, dedi. ........ .........
Diğer John Fante Sözleri ve Alıntıları
- "Her sabah bu duyguyla kalkıyordum yataktan. Şimdi kendime bir iş bulmam lazım, lanet olsun. Kahvaltı ediyor, kolumun altına bir kitap yerleştirip ceplerime kalem doldurduktan sonra kapıdan çıkıyordum. Merdivenden indiğim gibi kendimi dışarı atıyordum. Bazen sıcak oluyordu hava, bazen soğuk, bazen sisli, bazen açık. Koltuğumun altında kitapla iş aramaya çıktığım için önemi yoktu havanın.
Ne işi, Arturo? Ha, Ha! Sana iş, öyle mi? Kim olduğunu bir düşünsene, oğlum! Yengeç katili. Hırsız. Elbise dolaplarında çıplak kadın fotoğraflarına bak, sonra da iş bulmayı umut et! Ne kadar gülünç! Ama gidiyor işte, salak, koltuğunun altında kocaman bir kitapla üstelik. Hangi cehenneme gittiğini sanıyorsun, Arturo? Neden o sokağa sapıyorsun da bu sokağa sapmıyorsun? Neden batıya gidiyorsun -neden doğuya değil? Cevap var bana, hırsız! Kim iş verir senin gibi bir domuza -kim? Ama kasabının öteki ucunda bir park var, Arturo. Banning Parkı adı. Harikulade okaliptüs ağaçları var orda, yemyeşil bir park, Arturo. Ne kitap okunur orda! Oraya git, Arturo. Nietzsche oku. Schopenhauer. O muhteşem adamlarla geçir zamanını. İş mi? Peh! Oraya git ve okaliptüs ağaçlarının altında kitabını oku iş ararken." - Tanrım, artık bir ateist olduğum için beni bağışla, ama Nietzsche'yi okudun mu? Ne kitap! Ulu Tanrım, sana karşı dürüst olacağım. Bir teklifte bulunacağım sana. Benden büyük bir yazar yarat kiliseye döneyim. Ve lütfen Tanrım, bir ricam daha olacak: annemi mutlu kıl. İhtiyar o kadar önemli değil, onun şarabı var ve sıhhati yerinde, ama annem her şeye kaygılanır. Amin.
- İçimdeki zavallılık hissi kayboldu birden. Hayat sürüyordu, daktilo vardı, kağıt vardı, onları görmek için göz vardı, onlara hayat verecek düşünceler vardı.
- "Her sabah bu duyguyla kalkıyordum yataktan. Şimdi kendime bir iş bulmam lazım, lanet olsun. Kahvaltı ediyor, kolumun altına bir kitap yerleştirip ceplerime kalem doldurduktan sonra kapıdan çıkıyordum. Merdivenden indiğim gibi kendimi dışarı atıyordum. Bazen sıcak oluyordu hava, bazen soğuk, bazen sisli, bazen açık. Koltuğumun altında kitapla iş aramaya çıktığım için önemi yoktu havanın.
Ne işi, Arturo? Ha, Ha! Sana iş, öyle mi? Kim olduğunu bir düşünsene, oğlum! Yengeç katili. Hırsız. Elbise dolaplarında çıplak kadın fotoğraflarına bak, sonra da iş bulmayı umut et! Ne kadar gülünç! Ama gidiyor işte, salak, koltuğunun altında kocaman bir kitapla üstelik. Hangi cehenneme gittiğini sanıyorsun, Arturo? Neden o sokağa sapıyorsun da bu sokağa sapmıyorsun? Neden batıya gidiyorsun -neden doğuya değil? Cevap var bana, hırsız! Kim iş verir senin gibi bir domuza -kim? Ama kasabının öteki ucunda bir park var, Arturo. Banning Parkı adı. Harikulade okaliptüs ağaçları var orda, yemyeşil bir park, Arturo. Ne kitap okunur orda! Oraya git, Arturo. Nietzsche oku. Schopenhauer. O muhteşem adamlarla geçir zamanını. İş mi? Peh! Oraya git ve okaliptüs ağaçlarının altında kitabını oku iş ararken." - Tanrım, artık bir ateist olduğum için beni bağışla, ama Nietzsche'yi okudun mu? Ne kitap! Ulu Tanrım, sana karşı dürüst olacağım. Bir teklifte bulunacağım sana. Benden büyük bir yazar yarat kiliseye döneyim. Ve lütfen Tanrım, bir ricam daha olacak: annemi mutlu kıl. İhtiyar o kadar önemli değil, onun şarabı var ve sıhhati yerinde, ama annem her şeye kaygılanır. Amin.
- İçimdeki zavallılık hissi kayboldu birden. Hayat sürüyordu, daktilo vardı, kağıt vardı, onları görmek için göz vardı, onlara hayat verecek düşünceler vardı.
- O anda mutfakta olan kadın annem değildi. Hayır, hayır boşuna ısrar etmeyin. İşte annem, şu büyük şapkalı kadın. Neden onun hakkında hiçbir şey hatırlayamıyorum? Neden bu kadar küçük doğmuştum? On dört yaşında doğamaz mıydım? Tek bir şey bile hatırlamıyordum. Ne zaman değişmişti annem? Neden değişmişti? Nasıl yaşlanmıştı? Bir gün annemi o resimdeki kadar güzel görürsem evlenme teklifinde bulunmaya karar verdim.
- ''Merhaba, peder!'' dedim. ''Harika bir deprem, değil mi? Başınız kanıyor.''
- Üzümün kardeşliği!Her kasabada görürsünüz onları; kıraathanelerin önünde aylak aylak oturup geçen her eteğin arkasından iç geçiren yaşlı hergeleler.
- "Bazen bir fikir zararsızca odada uçuşuverirdi. Minik, beyaz bir kuş gibi. Kötü değildi niyeti. Tek isteği bana yardımcı olmaktı zavallı kuşun. Ama onu daktilonun tuşları ile örseler, canına okurdum ve ellerimde ölürdü."