Üç günlük geziden geriye kalanlar çalışma masasının üstünde duruyor, boş boş bakıyorum. Gezi dergilerindeki karelere özenilerek çekilmiş bir avuç turistik fotoğraf, kaldığım üçüncü sınıf otelin lobisinden aldığım üstü çiziklerle-notlarla dolu Londra haritası, beş günlük toplu taşıma kartımı içine yerleştirdiğim plastik Oyster-Card kılıfı, o yıl 100. kuruluş yıl dönümünü kutlayan Foyles Kitabevi'nin ve gittiğim kafelerin, pub'ların bedava kartları, telefon şarjımın iki uçlu fişini üç uçluya çeviren adaptör, bitmiş bir aşkın ardından iade edilmiş üç beş hediyelik eşya -iki katlı otobüs şeklinde kalem kutusu, Big Ben biblosu, George Bernard Shaw ve Oscar Wilde karikatürlerinden kitap ayraçları-, birkaç restoran broşürü ve küçük siyah not defterim. Bir de babamın alınacaklar listesi var, incelikli bir el yazısıyla avuç içi kadar bir kartona yazdığı, dört maddelik bir liste. Yola çıkmadan bir gece önce kapıdan uğrayıp almıştım, içeri gir diye ısrar etmişti, girmemiştim. Siyah beyaz The Beatles fotoğrafını alıyorum elime, ışığa tutup inceliyorum. John, Paul, George, Ringo. Dördü de gülüyor bana. İyi de, ben bu anılar çöplüğüne her baktığımda neden ağlayacak gibi oluyorum. Anlamak için yazmalıyım.
Diğer Yekta Kopan Sözleri ve Alıntıları
- Kitaplardan başka nefes alacağım balkon kalmadı gerçeklikler şehrinde. Bilinen en eski usulle süngere dalan avcıdan farkım yok, öyle dalıyorum yazının okyanusuna. Her vurgunda, bir sonraki kitaba açıyorum ciğerlerimi. Parçalansa bedenim korkmam, kaç kere yeniden çizdim kendimi defterlerime.
- Değil mi ki rüyalar, gün boyu sakatlanan zihinlerimizin koltuk değnekleri.
- Hep aynı şeyi yaptın bir şeylerin biraz ters gitmeye başladığını hissettiğin anda kendi dünyana kaçtın bazen düşünürdüm biliyor musun? sanki bilmediğim bir yerde bir dünyan vardısenin. hani böyle fantastik filmlerde olur ya konuşan ağaçlar takım elbise giymiş tavşanlar kendi kendine yazan kalemler..anladın işte belkide o çoçuksu hallerın yüzünden böyle düşünüyordum.Benim hergün kavga dövüş içine aldığım gerçek hayat ne zaman üstüne gelse oraya kaçardın işte .Hemde beni yanına almadan.Gitmen değildi beni üzen,beni götüremeyecek kadar korkak olmandı.Senin gidişlerin kaçışların bile hayaliydi.Ben bunu başaramıyordum.Kendimi gerçeklikten koparamıyordum.O yüzden ben gerçekten gidiyorum.Çünkü bana başka seçenek bırakmadın.
- Oysa yağmurda ıslanmanın verdiği huzur hiçbir şeyde yoktur. İnsan olmaktan utanmadığın tek andır, ağaçlar gibi, çiçekler gibi, köpekler, kuşlar, kediler, bildiğin-bilmediğin bütün hayvanlar gibi ıslandığın an. Doğanın bir parçası olduğunu hissedersin. Manzaraya dışarıdan bakan kibirli insanlardan uzakta, o manzaranın bir parçası olursun. Irkının kendini beğenmişliğini unutur, bir böcek kadar özgür, sunarsın kendini doğaya. Yalan yoktur o anda. Aldatma yoktur.
- "Sırılsıklam olmuş bir köpek geçti yoldan. Bir ara durup bana baktı. Arka ayağıyla kulağını kaşıyıp devam etti hayatına. Hiçbir zaman o kadar özgür davranamayacağımı düşündüm. İnsanım ben çünkü. Her gün giyinmek, her gece soyunmak zorunda olan bir insan..."
Yekta Kopan - Aile Çay Bahçesi - Şu anda, tam da şu anda, ruhumu silkeleyen öpüşünü hatırlamaya çalışıyorum.
- Sen, ey fısıltılı şarkı, ardında hesaplaşması bitmeyen bir tarçın kokusu bırakıp gittin ya, işte o geceden beri lanet okuyorum aklını çelen yıldızların puştluğuna. Göz kırpmasalardı sana, düşmezdin gecenin idam etmeyi seven karanlığına.
- Bu yorgun saatlerde değil, gün ışığının tazeliğinde sev beni. Bu gece değil, yarın sabah öp beni.
- Kitaplardan başka nefes alacağım balkon kalmadı gerçeklikler şehrinde. Bilinen en eski usulle süngere dalan avcıdan farkım yok, öyle dalıyorum yazının okyanusuna. Her vurgunda, bir sonraki kitaba açıyorum ciğerlerimi. Parçalansa bedenim korkmam, kaç kere yeniden çizdim kendimi defterlerime.
- Değil mi ki rüyalar, gün boyu sakatlanan zihinlerimizin koltuk değnekleri.