Özgür yaşayan insanlar arasından yargı ve yönetim aracılığıyla en sinirli, en kızgın, en heyecanlı, en yetenekli, en güçlü ve başkalarına göre daha az açıkgöz ve dikkatli insanlar seçilip ayıklanıyordu ve özgür kalanlara kıyasla hiçbir zaman daha fazla suçlu ya da toplum için tehlikeli olmayan bu insanlar, birincisi aylarca ve yıllarca tam bir tembellik içinde, geçimi sağlanarak ve doğadan, ailesinden, çalışmaktan uzak, yani insanın tüm doğal ve manevi yaşam koşullarından uzak zindanlara, menzil binalarına hapsediliyorlardı. Bu birincisiydi. İkincisi, bu insanlar, bu kurumlarda gereksiz her tür hakarete, zincire vurulmaya, kafasının tıraş edilmesine, rezil bir giysiyle dolaşmaya zorunlu kılınıyor, yani zayıf insanların iyi bir yaşam sürmeleri için başlıca itici güç olan insan olma düşüncesinden, utanmaktan, insanlık onurundan yoksun kalıyorlardı. Üçüncüsü, güneş çarpması, boğulma, yangın gibi istisnai durumları bir yana bırakırsak hapishanelerde her gün karşı karşıya bulundukları bulaşıcı hastalık, aşırı yorgunluk, dayak gibi tehlikelere açık olan bu insanlar sürekli olarak en iyi, en güzel ahlaklı insanın bile kendini koruma duygusuyla en korkunç davranışları gösterdiği ve aynısını yapan başka insanları bağışladığı bir durumda bulunuyorlardı. Dördüncüsü, bu insanlar, yaşamın (özellikle de bu kurumların) aşırı derecede ahlaksızlaştırdığı insanlarla, katillerle, kötü insanlarla zorla bir arada tutuluyorlardı. Bu kötü insanlar uygulanan yöntemlerle, henüz ahlakı tam olarak bozulmamış insanlar üzerinde mayanın hamura yaptığı etkiyi yapıyorlardı. Beşincisi ve en sonuncusu, bu etkiler altında kalan insanların hepsine her tür zorbalığın, zalimliğin, caniliğin hükümet tarafından bırakın yasaklanmayı, üstüne üstlük işine geldiği zaman göz yumulduğu düşüncesi aşılanıyordu. Hem de en inandırıcı yöntemle, özellikle de bu insanların bizzat kendilerine karşı uygulanan her tür insanlık dışı davranış gibi çocuklara, kadınlara, yaşlılara işkence etmek, dayak atmak, kamçılamak, kaçan birini ölü ve ya diri getirene ödül vermek, karı kocaları birbirinden ayırıp, başkalarının karılarını başkalarının kocalarıyla birlikte yaşamak üzere bir araya getirmek, kurşuna dizmek, ipe çekmek gibi etkili yöntemlerle aşılanıyordu. Bunların hepsi, başka hiçbir koşulda ulaşılamayacak kopkoyu bir ahlaksızlık yaratmak ve sonra da bu kopkoyu ahlaksızlığı halkın arasında en geniş boyutlarda yaymak için bilerek, isteyerek yaratılmış kurumlardı sanki. (591)
Diğer Lev Nikolayeviç Tolstoy Sözleri ve Alıntıları
- Bütün mutlu aileler birbirine benzer, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.
- Bazıları hiçbir şeye inanmıyorlar ve bununla gurur duyuyorlar. Diğerleri, kendi menfaatlerine olan ve kitlelere iman görüntüsü altında inanmaya ikna ettikleri şeylere inanır görünüyorlar. Geriye kalan büyük çoğunluk ise kendilerine uygulanan hipnotizmayı iman olarak kabul ediyorlar ve inançsız yöneticiler ve ikna edicilerin kendilerinden istediği her şeye köle gibi itaat ediyorlar.
- İnsan, bir hayvanın can çekiştiğini görünce ürperti duyar. Kendisi -kendi öz varlığı- gözlerinin önünde ölüyormuş, var olmaktan çıkıyormuş gibi gelir.
Ya bu can çekişen, hayvan değil de insansa hemde sevdiği , üzerine titrediği biriyse, o zaman yaşamının sona ermesinden dolayı duyulan ürpertiye üstelik, onun üstünde, ruhu yaralanır, parçalanır. Bu yara vücuttaki bir yara gibi kimi zaman öldürür, kimi zaman iyi olur, ama yinede acır, dokununca acıtacak şeylerden kaçınır. - "Çok öğrenmek isteyen kişinin, çok acı çekmesi gerekir."
- Çünkü, eğer hayat saçmaysa ve ben de akıllı şeyleri çok seviyorsam, o zaman hayatı yok etmeliyiz.
- "Adın nedir senin?" diye soruyorlar. Bir adım olduğunu sanıyorlar. Oysa yoktur adım. Hepsini attım; ne adım vardır, ne yurdum. Ben varım yalnız. "Adın nedir?" İnsan. "Kaç yaşındasın?" Saymadım. İstesem de sayamazdım zaten. Her zaman vardım, her zaman da var olacağım çünkü.
- Ölümü herkeste, yakında kokacak bu cesedi ortadan kaldırmak zorunluluğunun verdiği telaşın can sıkıntısından başka bir duygu uyandırmamıştı.
- "Ne istediğimi kendim de bilmiyordum; hayattan korkuyordum, hayattan kaçıp uzaklaşmak istiyordum, ama yine de hayattan bir şeyler bekliyordum."
- Üstesinden gelebilirsen arzumun bu dünyada, bu, Tanrı katında bir başarı olur anca. Lakin beceremezsem bunu, yinede zevkle yerine getiririm bu arzumu.
- İnsan anne ve babasız yaşayabilir , fakat Allah olmadan yaşayamaz . / SYF:32