Öyle bir çığlıkla attı ki kendini Âdem uykusundan, gerçekte çığlık atıp atmadığını bile bilmedi. Ama iki uyku arasında rüyasının bölündüğü gün gibi gerçekti. Ve başına bir şey gelmiş gibiydi.
O zamansızlık zamanında, cennet ırmağının kıyısında Âdem onunla göz göze geldi. Kuşları, tüyleri ürkütmekten korkarcasına elini uzattı yavaşça. Parmaklarının ucundan dökülen yaseminleri gösterdi. İçine dolan ses ve ışığa, sevince sarmaşığa, usulca, sen kimsin, dedi. Bildiğini bir kez daha bilmek, kelimesini bir de ondan duymak istedi.
Ben kadınım, dedi Havva, ama bu benim sıfatım. Adımı henüz bilmiyorum.
Sonra döndü Âdem'e, aklına bir şey gelmişti.
Sesi, bengisular gibiydi.
Bana, dedi, bir isim ver, varlığım olsun.
Durdu, aklından yeni bir şey geçti. Bana, dedi, sen isim ver, varlığım senin olsun.
Bana öyle bir isim ver ki senin adının yanında dursun.
Seni anan beni de ansın. Seni hatırlayan beni hatırlamadan olmasın.
Bir ile koy aramıza bizi birbirimize bağlasın.
Sesi bulutlarda göklerde,alnı aylarda güneşlerdeydi.
Adem baktı ona. Göğsü olan güzelliğiyle açılırken başkaydı. ama sözleri ruha işlerken anladı ki bambaşkaydı. Hiç düşünmedi ki Adem. Aralarında çoktan kurulmuş bir isim bağı. Kolay söylenir bir adın hatırası. Kelimelerin gününden bu yana aklından çıkmayan ismi bir çırpıda fısıldadı. Fısıldadığı isim hitap makamında yansırken, Havva da pembe dudaklarının arasından Havva diye Havva diye tekrarladı.
Adem'in ismini Yaratıcı vermişti. Havva'yı Adem adlandırdı.Havva'nın adı adına ruhu ruhuna, varlığı varlığına katıldı.
Bedeni? Zaten kaburgası kadar Adem'e yakındı.
Cennetin elmas taçlı güneşleri bahçeleri doldurdukça. Adem, suya, ışığa ve parıltıya, renge,kokuya ve buğuya bu denli yakışanın kim olduğunu fark etti. Havva. İsmini tekrar etti.
Ama aynı anda o kadar aydınlık ve o kadar kapalıydı ki bir isme sığmazdı bu güzellik. Belli ki onu tanımak için bir isim yetmeyecekti. Elinden gelse Adem bildiği bütün isimleri Havva'ya verecekti.
Bildiği isimlerin hepsini Havva'ya veremedi ama her defasında ona bambaşka bir isimle seslendi. Bambaşka bir vasıfla vasfetti. Havva'ydı bu, hazineydi.
Diğer Nazan Bekiroğlu Sözleri ve Alıntıları
- Niye ki bunca acı?
Dünya imtihan yeriydi belli, bu da bir sınav, amenna.
Bu kadar sert sınanmak için ortada çok büyük bir aşkın olması gerekti; Allah'ın kuluna aşkı. Ne kadar çok sevildiğini mi bilmek istiyordu?
Ve ki bunca sert bir sınavı da ancak kulun Allah'a duyduğu aşk katlanılır kılabilirdi. Dünya cennet değildi, evet; olsaydı cennetin ne anlamı kalırdı? - "İşte bu dünyadaki her şey o kadar gölge. Perdenin bu tarafında hepimiz birer gölgeyiz aslında. Oyun bittiğinde bir püf!, mum söner. Oyun biter. Bütün suretler de karagözcünün kutusunda bir araya konur, kaldırılır. Geriye ne suret kalır ne perde."
- Ey sıkıntı şiddetlen nasılsa geçeceksin.
- Zaman sana hiç ummadığını ve biriktirmediğini getirir.
Hz.Ömer(ra) - kimselerin aklı ermez
çay sohbeti hikmetine
çünkü ezelde uğramış
mürşidinin ülfetine
lezzeti cennet şarabı
şad eder içen harabı
gönülde hikmet kitabı
dolar bu çay sohbetine
lezzetini içen bilir
dü cihandan geçen bilir
türlü mercan saçan bilir
gelin bu çay sohbetine
HOCA AHMET YESEVİ - " Tepeden tırnağa çamursun Adem ilk bakışta . Toprağın topraklığına batmış gibisin .Ama bu halinle kıymetlisin . Çünkü bu halini aşabilirsin . İçindeki kutsal ruha sahip çıkabilirsin . İşte o zaman melek değil ama melekler gibisin .Ve ey Adem , unutma , böyle bir tartıda melek gibi olmak melek olmaktan ağır çeker . Çünkü sen o iki şey arasında özgür irade - bilinçli seçimsin..."
- Yalnızlık aşkın vekaletidir.
Ölüm aşkın kefaretidir.
Her aşk bir baş götürür. - kaza vardır kaderin gerçekleştiği anda...
- Elini göğsünün üzerine koydu.
Sanki, dedi, bak tam şuramda, sol yanımda, kalbimin altında bir yer eksik kalıyor. Sonra bu kadarla kalmıyor, o eksiklik bütün ruhuma doluyor. Ne yapsam eksilmiyor ne yapsam dolmuyor. - Bahçelerde mor meni
Verem ettin sen beni
Ya sen İslam ol ay gız
Ya men olam Ermeni