Örneğin bu güç ikona ya da simülakrlar şeklinde çoğaltıldığında neler olup bitmektedir? Örneğin imgeler üstüne oturan görsel bir teolojiye dönüştürüldüğünde hâlâ ilâhi bir gücün özelliklerine sahip olabilmekte midir? Belki de kendi ihtişam ve çekicilikleri bu ilahî gücün ortadan kaybolup gitmesine neden olmaktadır? İkonalar aracılığıyla tezgâhlanan bu oyun sayesinde görüntüler algılanabilen ve anlaşılabilen bir Tanrı Fikrinin yerini alabilmektedir. Bin yıldır süregelen ve ikonoklastları hep korkutmuş olan bu mücadele henüz sona ermemiştir. İkonoklastların, simülakrların sahip olduğu bu mutlak-güçten korkmalarına neden olan şey, ikonaların Tanrı düşüncesini insanların zihninden silip atabileceklerini sezmenin yanısıra, sonuç itibariyle bu korkunç hakikatin Tanrının asla var olmadığı, yalnızca üretilen simülakrları aracılığıyla var olabildiği hattâ kendi simülakrlarından başka bir şey olmadığı düşüncesine göndereceğinin farkına varmalarıdır. Zaten ikonoklastlar da bu yüzden imgelerden nefret ediyor ve onları yok etmeye çalışıyorlardı. Simülakrların, Platoncu bir Tanrı düşüncesini gizlemek ya da maskelemekten başka bir şey yapmayacağına inansalardı onları yok etmeye kalkışmazlardı. İnsan değişken bir hakikat düşüncesine her zaman boyun eğmiştir. Bu o kadar önemli bir şey değildir. Oysa bu metafizik umutsuzluğun kökeninde yatan şey imgelerin her şeyi açıkça dışavurmalarının yanısıra sonuç olarak bir modelden yola çıkılarak üretilen sıradan görüntüler değil, özgün ve büyüleyici bir güce sahip imgeler olmalarıdır. Bu tanrısal gönderenler sisteminin ne pahasına olursa olsun yok olmaktan kurtarılması gerekiyordu. Oysa bu görüntülerde Tanrının dolaylı yansımalarını yakalayarak, onları kutsayan ikonolatrların tersine ikonaları aşağılayan ve yadsıyan ikonoklastların bu imgelere hak ettikleri değeri verdikleri görülmektedir. Buna karşın ikonolatrlar çok modern ve maceraperest insanlardır. Çünkü imgelerle oynanan bu Tanrı yaratma oyunu sırasında Onun zaten ölü bir varlık olduğunu ve resimler aracılığıyla gerçekleştirilen bu yeniden canlandırmanın gerçekte hiçbir şeyi temsil etmediğini; bunun yalnızca bir oyun olduğunu ve bu büyük oyunun da bu yüzden önemli olduğunu (aynı zamanda imgelerin maskesini düşürmenin tehlikeli bir şey olduğunu, çünkü imge ya da maskenin gerisinde hiçbir şeyin bulunmadığını) anlamışlardır.
Diğer Jean Baudrillard Sözleri ve Alıntıları
- Eskiden krallar ölmek zorundaydılar (tanrılar da). Zaten onları güçlü kılan şey de buydu. günümüzün "krallarıysa" aşağılık bir ölme numarasına yatmaktadırlar. Bunu yapmalarının nedeni "avantajlarını" elden kaçırmama isteğidir.
- Eskiden krallar ölmek zorundaydılar (tanrılar da). Zaten onları güçlü kılan şey de buydu. günümüzün "krallarıysa" aşağılık bir ölme numarasına yatmaktadırlar. Bunu yapmalarının nedeni "avantajlarını" elden kaçırmama isteğidir.
- Eskiden krallar ölmek zorundaydılar (tanrılar da). Zaten onları güçlü kılan şey de buydu. günümüzün "krallarıysa" aşağılık bir ölme numarasına yatmaktadırlar. Bunu yapmalarının nedeni "avantajlarını" elden kaçırmama isteğidir.
- Eskiden krallar ölmek zorundaydılar (tanrılar da). Zaten onları güçlü kılan şey de buydu. günümüzün "krallarıysa" aşağılık bir ölme numarasına yatmaktadırlar. Bunu yapmalarının nedeni "avantajlarını" elden kaçırmama isteğidir.
- Tüketimi yöneten büyülü bir düşünce, günlük yaşamı yöneten mucizevi bir zihniyettir; bu, düşüncelerin mutlak-gücüne inanç üzerine kurulu bir şey olarak tanımladığımız ilkel bir zihniyettir.
- Hakikati gizleyen şey simülakr değildir. Çünkü hakikat, hakikat olmadığını söylemektedir. Simülakr hakikatin kendisidir.
- Baudrillard, dünyanın geri kalanını, Batının benimsediği modeli benimsememeleri için uyarmaktadır.
Nasıl bir model benimseyecekleri konusunda şöyle der: "Benim böyle birşeyi Batıda oturup, buradan görebilmem mümkün değil. O ülke aydınları bulabilir."
Ve bu aydınların, Batılı aydınların etkisinden kurtulup onları taklit etmeye bir son vermeleri gerektiğini söyler.
Bu noktada, üçüncü dünya ülkesi aydını kızar; çünkü tam ilerlerken onlara geri dönmeleri söyleniyor gibidir ve bu da o ülkelerdeki radikallere malzeme vermektedir.
Ancak Baudrillard'ın dediği bu değildir. Onlara "geri dönün" değil, "Batının geçtiği yanlış yola sapmadan ilerleyin" demektedir. - * Baudrillard'ın "kuramsal şiddet", başkalarının "simülasyon kuramı" olarak nitelendirdikleri eleştirel çözümleme yöntemi, ilk kez bu kitapta en somut görünümüne kavuşmuştur.
* Batıda,
- gelişme
- çağdaşlaşma
- uygarlaşma vb
şeklinde nitelendirilen tüm toplumsal/politik/ekonomik/kültürel/tarihsel/teknolojik vb
olgu, veri ve girişimlerin genel bir muhasebesini yaparak, Batının (dünyanın geri kalanına oranla)
- başarı
- üstünlük
- servet
- refah vb
olarak SUNDUĞU sonuçların, aslında büyük bir başarısızlığı simgelediğini kanıtlar.
* Üretim çağı da sona erdi!
- Doğal değer aşaması (herşey doğanın armağanı/laneti)
- Ticari değer aşaması (herşey emeğin armağanı/laneti)
- Yapısal değer aşaması (herşey gidişatın armağanı/laneti)
* Grev artık anlamsız!
- Kapital, artık her türlü grevin uzayıp gitmesine tahammül edebilecek kadar güçlü.
- Grevler artık hiçbir temel değişikliğe neden olamaz.
* Modern olarak nitelenen Batılı toplumlar, "modernleşme aşamasında üretilmiş" tüm kavram, kurum, değer, norm ve ölçütlerin TERSİNE DÖNMÜŞ bulunduğu bir evrende yaşıyor artık!
* Tersine döndürme sürecinde, devrimci düşünce en az burjuva dünya görüşü kadar OLUMSUZ bir rol oynamıştır.
* Simülakrlar düzeninin, değer yasası paralelinde beliren üç aşaması:
1) Kopyalama (Rönesans'tan sanayi devrimine klasik dönemi belirleyen biçim)
2) Üretim (Sanayi dönemine egemen olan biçim)
3) Simülasyon (Kodun belirlediği güncel evrede egemen biçim)
* Simülasyon evreni --> Ölü (canlılığı olmayan) düzen
Sistem, kendi ölülüğünü gizleyebilmek için ölümü günlük hayatın dışına itiyor.
Çünkü ölümden uzaklaşmış bir sistem, doğal olarak yaşamdan da uzaklaşır.
* Tüm yaşamın sınırlar içine alınabilmesi için önce ölümün özgürlüğünü yitirmesi gerekir. İktidar buradan doğar.
* Sistem konusunda düşünce üreterek (bu düşüce %100 doğru olsa bile), sistemi değiştirmek mümkün olmaz.
Bu düzenden toplum ancak kendi kendini yok ederek kurtulabilir. - Tanrı oğlunu, insanların borçlarını üzerine alması için göndermiştir. Bu durumda insanların tanrıya borçlanmaları mümkün görünmemektedir, çünkü bu borç oğlu tarafından onların yerine tanrıya ödenmektedir. Öyleyse bu oyun kuralına göre insanlar tanrıya borçlarını asla ödeyemeyecek, ona hep borçlu kalacaklardır.
Günümüzde tanrıya borçlanmanın yerini sermayeye borçlanma almıştır; çünkü sistem asla ödenmeyecek bir borç çıkartmakta, bunu yavaş yavaş geri almakta, borcun kalanı konusunda müzakereye oturmakta, yeniden borçlandırmakta ve bu iş sonsuza dek böyle sürüp gideceğe benzemektedir. - Fizikte belirsizlik ilkesi, bir zerreciğin bulunduğu durumu ve hızını aynı anda belirlemenin imkansız olduğunu söylemektedir.
Bu ilke bize, bir şeye ve o şeyin değerine -örneğin, yaşam- asla aynı anda sahip olunamayacağını göstermektedir.
Gerçekle göstergesini aynı anda belirlemek mümkün olmadığından, bundan böyle aynı anda ikisine birden egemen olmak asla mümkün olmayacaktır.