Önce çalışma masasının ardındaki Osmanlı haritasına takılıyor. Bu bir harita mı, yoksa antika mı? Her ikisi de tabii. Yer isimlerine bakarım deyip almıştı sahaflardan. Derken zamanla Osmanlı haritaları çekildi ortalıktan, çerçevelenip duvara asıldı, antika oldu. Ağır ağır yaklaşıyor çalışma masasına. Rahmetli pederinden kalmış, ağır, koyu renkli, antika masaya. Bu antika lafı da nereden çıktı. Acı acı gülüyor etrafına bakınınca. Oda bir baştan bir başa antika dolu. Oysa antikadır diye alınmamıştı bu eşyalar, kitaplar. Buna emin. Kitaplar kitaptır diye, porselen fincanlar fincandır diye. Çin işi, incelikli, beyazına gün ışığı vurunca, buğulu çay rengini gün ışığında parlatınca. O bir çay meraklısı, antikacı değil. Masaya yığılmış kamusların üzerine koyarak bir elini, göz ucu ile açık duran kitaptan bir süre takip ediyor satırları.
Diğer Mustafa Kutlu Sözleri ve Alıntıları
- Gülün ömrü de kısadır.
Bu ömrü kısa gül, herhalde koklanınca gül kokusu duyulan güldür.
Malum, ömrü uzun ama koklanınca gül kokusu duyulmayan güller de var. - Gülün ömrü de kısadır.
Bu ömrü kısa gül, herhalde koklanınca gül kokusu duyulan güldür.
Malum, ömrü uzun ama koklanınca gül kokusu duyulmayan güller de var. - Kalabalıkta kimsenin yüzü kendinin değildir, bilirsin.
- "Kalabalıkta kimsenin yuzu kendinin degildir, bilirsin"
- İstanbul böyledir."Yaşanmaz burada" der, çeker gidersin; üç gün geçmeden özlersin.
- "Ne zaman o tahta sıralara oturdum? Ne zaman o bankanın adına sırtımı verdim?" [s. 9]
- "Tâ Adem atamızdan bu yana sürüp gelen zaman bitti; mekân değişti." [s. 143]
- "Ne zaman o tahta sıralara oturdum? Ne zaman o bankanın adına sırtımı verdim?" [s. 9]
- "Tâ Adem atamızdan bu yana sürüp gelen zaman bitti; mekân değişti." [s. 143]
- Geceler gebedir, meşime-i şebden neler doğar bilemeyiz.