Önce, iç kanama, sıcacık yanması insanın içten içe, ya da iç tepmesi gibi olmuştu; içten dayak yeme; cebinde mavi kaplı pasaportun varlığını duyumsamak gereği; otel anahtarının duvar panosunda asılı ve güvende olması. Korku, bilemeyiş, şaşkınlık; böyle diyebilir insan kendine, budur da zaten; şimdi şu kadın gülümseyecek, bu yolun bitiminde Botanik Bahçesi başlıyor... Paris; kirli bir aynaya iliştirilmiş Klee'nin bir deseniyle bir kartpostal sanki. Bir akşam Cherche-Midi Sokağı'nda ortaya çıkmıştı la Sibylle, Tombe Issoire Sokağı'ndaki evime dönüşte elimde her zaman bir çiçek, Klee'den ya da Miró'dan bir desen olurdu, eğer parasızsam yolda parktan kuru bir çınar yaprağı alırdım. Tanyeri ağarırken sokaklardan boş kutular, tel parçaları da topladığım dönemlerdi, bunlarla kurgu yontular, profiller çalışırdım, yaptıklarım şöminenin üstünde sallanıp dururdu, bazen bir işe yaramayan makineler yapardım. La Sibylle boyamama yardım ederdi. Birbirimize âşık değildik, ama ustaca sevişirdik, uzaklaşmak, ilgisizlik, soğukluk, eleştirel kafa yapısı, ama sonra korkunç bir sessizlik içine düşerdik, bardağımızdaki biranın köpüğü kanımızda tıpa olur, ısıtırdı bizi, daralırdık; birbirimize bakar durur ve herhalde işte bu olmalı zaman diye düşünürdük. Sonra la Sibylle kalkar, amaçsız, odada dolaşmaya başlardı.
Diğer Julio Cortazar Sözleri ve Alıntıları
- "Klasik" denince söz edilen, hep gerçeğin güzelliğe kurban verilmesiyle elde edilen türden bir üründür.
- Kafamın salgıladığı bu salya ve sümük çıldırtıyor beni.
- Gerçek sessizlikle ilişkisi olmayan uçsuz bucaksız bir sessizlik vardı.
- O ilk gün uzun uzun fotoğrafa bakıp o sahneyi anımsadı: Elden gitmiş olan gerçekle anının iç karartan karşılaştırılması, bütün resimler gibi donmuş bir anı ki hiçbir şeyi eksik değildi, sahnenin asıl toparlayıcısı olan hiçlik bile; hele hele hiçlik hiç eksik değildi.
- Yaşam ki devinimle ritim kazanır, ama katı bir hayal zamanı ortadan kesip dilimlere bölerek devinimi yok eder, o uçucu, elle tutulmaz, en gerekli, en öz zaman kıymığını seçmezsek eğer.
- Bir öbeğin kıyısındaydı, sıradan bir sarı çiçek. Sigara yakmak için durmuştum, dalgın dalgın çiçeğe baktım. Sanki çiçek de bana bakıyordu, bilirsin ya, bu tür iletişimler ara sıra... Biliyorsun ne demek istediğimi, herkeste olur bu duygu, hani güzellik dedikleri şey. Hepsi buydu: Çiçek güzeldi, çok güzel bir çiçekti. Ve ben lanetlenmiştim. Çünkü günlerden bir gün ölecektim hem de temelli. Çiçek güzeldi, gelecekte insanlar için her zaman çiçekler olacaktı. Birden damdan düşercesine hiçi anladım, hiçliği demek istiyorum, hiç. Ben bunun huzur olduğunu sanmıştım, bir zincirin son halkası. Oysa ölecektim. Luc zaten ölmüştü, bizler için bir daha hiç çiçek olmayacaktı, bir daha hiçbir şey olmayacaktı, hiç ama hiçbir şey, hiçlik de buydu işte. Bir daha hiç çiçek olmaması. Kibritin alevi parmaklarımı yaktı, acıttı.
- Saatler geçiyor, bir-iki dakika geçiyor, zaman kamçılarla, saçılan tükürüklerle dolu olan bir şey.
- Düşünce denen şey, kimi zaman kendini duyurabilmek için sayısız engellerden geçmek, kendi kendini çözümlemek zorunda kalıyor sanki.
- "Klasik" denince söz edilen, hep gerçeğin güzelliğe kurban verilmesiyle elde edilen türden bir üründür.
- Kafamın salgıladığı bu salya ve sümük çıldırtıyor beni.