''Türk milletini oldu bittileri kabul eder, bunlara baş eğer sananlar; Türk tarihini dikkatle okumalı, ibret örnekleri almalıdır. Osmanlı Türkleri tarihinde (Edirne vakası) adıyle anılan ve korkunç bir facia ile biten bir olay vardır. Hezarpare Ahmet Paşa vak'ası yanına bunu da kaydetmeliyiz. Bakınız nasıl oldu: II. Mustafa, hocası Feyzullah Efendiyi çok sayardı, onu şeyhülislâm yaptı. Hoca devletin her işine karışmağa başladı. Otoritesini kuvvetlendirmek için olacak, hem bütün akrabalarını büyük memuriyetlere tayin ettirir oldu. Bunlar görevi kötüye kullanmanın çeşitlisini yapar oldular. Sadrazam bile şımarık hocanın baskısı altında kaldılar. Padişah göz yumuyordu. Bunlar da seslerini çıkaramıyorlardı. Günün birinde millet ayaklandı. II. Mustafa tahttan indirildi. Ve hoca yakalanarak işkence içinde öldürüldü: Önce burnu, sonra kulakları ve en sonra dudakları kesildi ve koparıldı, eşeğe ters bindirildi, gem yerine kuyruğu eline verildi, sokak sokak gezdirildikten sonra elleri, bacakları kırılarak kafası kesildi. Hoca bu hal ile Edirne caddelerinde sürükleniyordu. Nihayet papazlar getirildi, Hristiyan âyini üzerine ellerinde mumlar olduğu halde hocayı götürmeye başladılar. Bu da kâfi gelmedi. Bir ses yükseldi: ''Bu haizin cesedini vatan toprakları kabul etmez, Meriç'e atınız!'' dedi. Ceset Meriç'e atıldı ve Meriç'in suları onu Akdeniz'e balıklara yem olmak üzere sürükledi ve götürdü. Dikkat ediniz, Türk milleti o kadar oldu bittilere gelmiyor ki, saati çalınca dini temsilcisi şeyhülislâmı bile yakasından tutarak ondan en korkunç bir tarzda hesap soruyor. Sonra dinin en büyük temsilcisi halifeyi makamından indiriyor ve hapis ediyor! İbret!...''
Diğer Mahmut Esat Bozkurt Sözleri ve Alıntıları
- İhtilal nedir?
Bence, tam ve olgun anlamıyla ihtilal; siyasal, sosyal ve ekonomik bakımlardan mevcut bir nizamın yerine; yine siyasal, sosyal ve bilhassa ekonomik bakımdan zorla ve çoğunlukla silah gücüyle başarılan, yeni ve ileri bir nizam kuran harekettir.
İhtilal sadece siyasal ise, tam ve olgun anlamıyla bir ihtilalden bahsolunamaz. - Zekâ ve bilgi, taktik, feragat, ölümden korkmamak, bir ihtilalin unsurlarından olmamakla beraber, onu başarılı kılan belli başlı, hatta biricik etkenlerdir.
İhtilallerde başarı, zekâ ve bilgiyle eş olarak yürür. Tarih diyor ki: Büyük şeflerin eserleri de büyüktür. İhtilallerin genişliği ve kavrayışı şeflerin kafalarının dışarıya bir yansımasıdır. Son Türk ihtilali, Atatürk'ün kafasının bir fotoğrafisinden başka bir şey değildir. O, modern milletler karısında, bin yıl geri kalmış bir ulusu, Türk ulusunu bir hamlede bin yıl ileri götüren bir zekâ ve bir bilgi idi. - Başarılı ihtilallerin en büyük düşmanı, onu başaran arkadaşların birbirine girmesidir.
- Ölümden korkmamak, ihtilalin başarısını hazırlayan büyük hasletlerdendir.
Bununla beraber, aslolan ölmek değil, icabında öldürmektir. Ve yine icap edince hayatı hakir görmek, ölümün üstüne güle güle yürümektir.
Atatürk, "Yolunuzda bir asker gibi ölmeye hazırız" diyenlere; "Yolumda ölmeye değil, yaşamaya ve öldürmeye hazır olunuz! Dövüş sanatında aslolan ölmek değil, öldürmektir" derdi.
Bu böyle olmakla beraber, saati çalınca ölümü, bir dost kucaklar gibi kucaklamak, büyük davaların ardı sıra koşan ihtilalciler için bir gerekliliktir. - Şu noktayı da belirtmeliyim ki, ben komünist değilim. Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum, böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inanım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım.
- Fikirleri yenmek imkânı yoktur. Bunları yenmek için tek çare, karşılarına daha kuvvetli fikirlerle çıkmaktır.
- Kendi hesabıma son sözüm şudur:
Bir ihtilal, hangi millet hesabına yapılırsa, mutlaka o milletin öz evladının eliyle yapılmalı ve onun elinde kalmalıdır.
Mesela;
Türk ihtilali, öz Türklerin elinde kalmalıdır. Hem de kayıtsız ve şartsız.
Yabancıların yardımıyla başarılan ihtilaller yabancılara borçlu kalırlar.
Bu borç ödenmez. - Asıl kaytakçılar, yeniliklerden zarar görecek kimselerdi. Fakat bunlar, çoğunlukla gizli kalırlar, tahriklerini gizli yaparlardı. Meydanda görünenler yobazlarla, yani softalarla, asker adını taşıyan baldırı çıplaklardı.
- Realite diyor ki:
Rusya'da komünizm geriledi ve düştü. Tatbikine imkân elvermedi.
Ve Rusya, eşit gündeliği tatbik edemedi. Sebebi, zekâ ve bilginin, zekâsızlık ve bilgisizlikle eşit tutulması idi.
Zeki ve bilgili çalışmadı. İşler durdu. İşçi süngülü askerle tehdit edildi. Belki de süngülendi. Yine çalışmadı...
Bu hali genelleştirince nasıl bir neticeye varılacaktır?
Medeniyetin kurumasına! - Biz tarihle beraber yürüyoruz. Tarihin icaplarıyla beraber yürüyoruz. Biz realistiz.
Nereye kadar gideceğiz ve nerede duracağız?
Tarih nerede durursa!
Fakat tarih durmayacaktır.
Durmak, ölmek demektir!
Hayat ilerlemede, ilerilerdedir.
Faşistlik, hayatı gerilerde arıyor.
Ölecektir!..
Komünizm, hayatı tarihin de ilerisinde arıyor. Düşecektir. Hayatın dışında kalacaktır. Düştü ve hayatın dışında kaldı!..