Tutuklunun ruhsal tepkilerinin ikinci evresinde ortaya çıkan semptomlar, duygu yitimi (apati), yani kişinin hissetmeyi göze alamadığı coşku ve duygularını köreltmesiydi; bu da sonunda tutukluyu, her gün ve her saat karşı karşıya olduğu dayağa karşı duyarsızlaştırıyordu. Bu duyarsızlık yoluyla tutklu, kendini kısa zamanda çok gerekli ve koruyucu bir kabukla kaplıyordu. (Syf 38).
Diğer Viktor E. Frankle Sözleri ve Alıntıları
- İnsanı en çok yaralayan şey (ki bu hem yetişkinler hem de cezalandırılan çocuklar için geçerlidir) fiziksel acı değil, haksızlığın, mantıksızlığın verdiği ruhsal ıstıraptır.
- Bir insanın acı çekmesi, boş bir odadaki gazın davranışına benzer. Boş bir odaya belli bir miktarda gaz verildiği zaman, oda ne kadar büyük olursa olsun, gaz odanın tamamına yayılır. Ne kadar küçük ya da büyük olursa olsun, acı da insanın ruhuna ve bilincine tamamen yayılır. Dolayısıyla insanın çektiği acının "büyüklüğü" kesinlikle görecelidir.
- Kafama bir düşünce saplandı: Yaşamımda ilk kez, onca şair tarafından dile getirilen, onca düşünür tarafından nihai bilgelik olarak ortaya konan gerçeği gördüm. Gerçek: İnsanın özleyebileceği nihai ve en yüksek hedef, sevgidir. O anda, insan şiirinin ve insan düşünce ve inancının vermesi gereken gizin anlamını kavradım: İnsanın sevgiyle ve sevgi içinde kurtuluşu. Dünyada hiçbir şeyi kalmayan bir insanın, kısa bir an için de olsa, sevdiği insana ilişkin düşüncelerle ne kadar mutlu olabileceğini anladım. Tam bir yalnızlık konumunda, insan kendini olumlu eylemle dile getiremediği, çektiği acılara doğru bir tavırla -onurlu bir tavırla- katlanmaktan başka yapacak hiçbir şeyi olmadığı zaman, sevdiği insana ilişkin içinde taşıdığı imgeye sevgiyle yoğunlaşarak doyuma ulaşabiliyordu.
- Her İntihar girişiminin arkasında anlamsızlık duygusu bulunmasa da,uğruna yaşamaya değer bir anlam ve amacın farkında olması halinde bireyin kendi yaşamına son verme dürtüsünün üstesinden gelinecektir.
- Elli yıl önce,''işsizlik nevrozu'' dediğim şeyden şikayetçi genç hastalarda gözlediğim özel bir tür depresyona ilişkin bir araştırma yayımlamıştım.Bu araştırmada,nevrozun gerçekten de ikili bir hatalı özdeşleşmeden kaynaklandığını gösterebilmiştim:İşsiz olmak,yararsız olmakla eşleştiriliyordu,yararsız olmak ise anlamsız bir yaşam sürmekle.Sonuç olarak hastaları,gençlik dernekleri,kamu kütüphaneleri ve benzeri işlerde gönüllü çalışma konusunda ikna etmeyi başardığımda,bolca sahip oldukları boş zamanlarını ücretsiz,ancak anlamlı bir uğraşla doldurmaya başladıkları an,ekonomik durumlarının değişmemesine ve duydukları açlığın aynı olmasına karşın,yaşadıkları depresyon ortadan kalkıyordu.Bundan çıkan gerçek,insanın sadece refahla yaşamadığıdır.
- "Aklınızı kaybetmenize neden olacak şeyler vardır ya da kaybedecek aklınız yoktur " Lessing
- Ve kampta yapılacak bir ercih her zaman vardı . Her gün ,her saatinsanı kendi özünden yoksun bırakmakla tehdit eden güçlere boyun eğip eğmeyeceğimizi,özgürlük ve onurdan vazgeçerek tipik bir kamp sakini kalıbına girmemizi sağlayacak şekilde koşulların bir oyuncağı olup olmayacağımızı belirleyen kararları verme fırsatı sağlıyordu...
- yaşamı anlamlı ve amaçlı kılanşey de,insanın elinden alınamayan işte bu ruhsal (tinsel) Özgürlüktür.
- Kafama bir düşünce saplandı: Yaşamımda ilk kez, onca şair tarafından dile getirilen, onca düşünür tarafından nihai bilgelik olarak ortaya konan gerçeği gördüm. Gerçek: İnsanın özleyebileceği nihai ve en yüksek hedef, sevgidir. O anda, insan şiirinin ve insan düşünce ve inancının vermesi gereken gizin anlamını kavradım: İnsanın sevgiyle ve sevgi içinde kurtuluşu. Dünyada hiçbir şeyi kalmayan bir insanın, kısa bir an için de olsa, sevdiği insana ilişkin düşüncelerle ne kadar mutlu olabileceğini anladım. Tam bir yalnızlık konumunda, insan kendini olumlu eylemle dile getiremediği, çektiği acılara doğru bir tavırla -onurlu bir tavırla- katlanmaktan başka yapacak hiçbir şeyi olmadığı zaman, sevdiği insana ilişkin içinde taşıdığı imgeye sevgiyle yoğunlaşarak doyuma ulaşabiliyordu.
- Dünyadaki hiçbir güç yaşadığın şeyi elinden alamaz.