Talita biraz daha kaydı yatağın içine, Traveler'e yapıştı iyicene. Yeniden onun yanında olduğunu biliyordu, boğulmamıştı, Traveler onu suçiçeğiymişçesine yüzeyde tutuyordu, suların dibi mi, ne yazık ah çok güzel ama ne yazık. Her ikisi de aynı şeyi duyumsadılar ve birlikte, sözcüklerin, okşamaların, ağız ve dudakalrın sarmalları arasında, çemberi tutan merkez gibi, çemberinde, şu insanı rahatlatan benzetmelerin, şu her zamanki insan oluvermenin doygunluk verici hüznünün varolduğu insan olmanın, bunu sürdürmenin, rüzgâra ve dalgalara karşı sıkıca tutunabilmenin çağrıya karşı, çağrıya ve düşüşe karşı çıkmanın varolduğu ortak düzleme kendilerini bırakıverdiler, kendi içlerine düşer gibi.
55/384
Talita biraz daha sokuldu yatağa, ona sığındı iyice. Yeniden Traveler'in yanında olduğunu biliyordu, la Sibylle'in boğulmadığını da, ötekinin onu su üstünde tuttuğunu da, aslına bakılırsa yazıktı da, çok çok yazık. Her ikisi de derinden duydular bunu, hem aynı anda ve kendilerini bıraktılar, kayarak birbirlerine, çember daireyi nasıl sararsa, ağızların, okşamaların, sözcüklerin ortak dünyasına, insanı rahatlatan metaforlar dünyasına kayıverdiler, şu her günkü insan olmak gibi eski hüzünlü doygunluk var ya, sürdürmek, rüzgâra ve gelgitlere, çağrılara ve düşüşlere tutunmak var ya.
133/603
Diğer Julio Cortazar Sözleri ve Alıntıları
- "Klasik" denince söz edilen, hep gerçeğin güzelliğe kurban verilmesiyle elde edilen türden bir üründür.
- Kafamın salgıladığı bu salya ve sümük çıldırtıyor beni.
- Gerçek sessizlikle ilişkisi olmayan uçsuz bucaksız bir sessizlik vardı.
- O ilk gün uzun uzun fotoğrafa bakıp o sahneyi anımsadı: Elden gitmiş olan gerçekle anının iç karartan karşılaştırılması, bütün resimler gibi donmuş bir anı ki hiçbir şeyi eksik değildi, sahnenin asıl toparlayıcısı olan hiçlik bile; hele hele hiçlik hiç eksik değildi.
- Yaşam ki devinimle ritim kazanır, ama katı bir hayal zamanı ortadan kesip dilimlere bölerek devinimi yok eder, o uçucu, elle tutulmaz, en gerekli, en öz zaman kıymığını seçmezsek eğer.
- Bir öbeğin kıyısındaydı, sıradan bir sarı çiçek. Sigara yakmak için durmuştum, dalgın dalgın çiçeğe baktım. Sanki çiçek de bana bakıyordu, bilirsin ya, bu tür iletişimler ara sıra... Biliyorsun ne demek istediğimi, herkeste olur bu duygu, hani güzellik dedikleri şey. Hepsi buydu: Çiçek güzeldi, çok güzel bir çiçekti. Ve ben lanetlenmiştim. Çünkü günlerden bir gün ölecektim hem de temelli. Çiçek güzeldi, gelecekte insanlar için her zaman çiçekler olacaktı. Birden damdan düşercesine hiçi anladım, hiçliği demek istiyorum, hiç. Ben bunun huzur olduğunu sanmıştım, bir zincirin son halkası. Oysa ölecektim. Luc zaten ölmüştü, bizler için bir daha hiç çiçek olmayacaktı, bir daha hiçbir şey olmayacaktı, hiç ama hiçbir şey, hiçlik de buydu işte. Bir daha hiç çiçek olmaması. Kibritin alevi parmaklarımı yaktı, acıttı.
- Saatler geçiyor, bir-iki dakika geçiyor, zaman kamçılarla, saçılan tükürüklerle dolu olan bir şey.
- Düşünce denen şey, kimi zaman kendini duyurabilmek için sayısız engellerden geçmek, kendi kendini çözümlemek zorunda kalıyor sanki.
- "Klasik" denince söz edilen, hep gerçeğin güzelliğe kurban verilmesiyle elde edilen türden bir üründür.
- Kafamın salgıladığı bu salya ve sümük çıldırtıyor beni.