Tabular etkilerini yitirince öcü olurlar.. Atatürk son yıllarda, gittikçe artan bir sömürme konusu olmuştur. Bunun nedenleri arasında onun bir çeşit dokunulmaz hale getirilmesinin, dalkavuklar ve çıkarcılar tarafından bir tabu kılığına sokulmasının etkileri vardır. Tabular uzun müddet tabu olarak yaşayamazlar. Ya öcü olurlar, yahut da etkilerini yavaş yavaş yitirerek, önce bir sömürme konusu olur, sonra saldırılara uğrarlar. Ülkemizde Atatürk, bu ikinci döneme girmiş görünüyor. Her ne kadar düşmanları tarafından henüz kişiliği saldırılara uğramıyor ama, vaktiyle yerilmesi mümkün olmayan devrimlerine karşı, açık kapalı saldırılar başlamış bulunuyor. Herkes adını sömürme konusu yapıyor ve fakat devrimlerini çiğnemek suç sayılmıyor veya buna göz yumuluyor. O sadece gericiliğe karşı bir alternatif olarak düşünülüyor. Bugün artık onun devrimleri uğruna kendilerini tehlikeye atacak insanlar ve gençler hemen hemen yok gibi. Bugün Atatürk'ün adını ve devrimlerini kendilerine siper olarak kullananları şöylece sıralayabiliriz: 1. Atatürk ıskatçıları. Bunlar Atatürk hakkında birtakım anılar yazarak onun adını kendi kişisel çıkarlarına alet edenlerdir. Gün geçtikçe sayıları azalmaktadır. 2. Politikacılar. Bütün siyasi partiler Atatürk ve devrimlerine ister inansınlar ister inanmasınlar, onun adını kendilerine kalkan yapmakta birleşmektedirler. Birbirleriyle asla uzlaşmasına imkân olmayan siyasi partiler Atatürk'ü savunmak, onun gölgesine sığınmak konusunda anlaşmaktadırlar. Bu politikacılar Atatürk üzerinde herhangi ortak bir birleşmeye ulaşmış olsalar bu gerçekten olumlu bir şeydir. Fakat hayır, onlar, karşılıklı düşmanlıklarını, çıkarlarını, iftira ve nefretlerini Atatürk vasıtasıyla ifade ediyorlar. Şüphesiz ki, Atatürk ve inkılaplara en çok kötülük edenler bunlardır. 3. Atatürk ve devrim düşmanları. Bunları da iki bölümde toplamak mümkündür: a. Şeriatçılar, hilafetçiler ve nurcular. Bunlar tutarlıdırlar. Fırsat ve imkân buldukça düşmanlıklarını açıkça ortaya koyarlar. b. Münafıklar. Bunlar hem Atatürk'e ve hem de onun devrimlerine düşman oldukları halde, yalınkat, dondurulmuş Atatürkçülüğe karşı kendilerini gerçek Atatürkçü gibi gösterirler. 4. İlericiler. Bunları da iki grupta toplamak mümkün: a. İlericilikle Atatürk'ü bir ve aynı şey olarak düşünüp, savunanlar. Bunlar gericiliğe karşı tipik alternatif grup sayılırlar. Kesin olarak sağa karşıdırlar. Tanzimat'tan beri ilericilik, gericilik mücadelesini sürdürenler bunlardır. Kemalizm'in, sosyalizm yönünde değil, demokrasi yönünde gelişeceğine inanırlar. Anayasacıdırlar. b. Sosyalistler. Bunlar Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı sıralarında söylemiş olduğu sosyalistçe fikirlerini savunurlar. Ve onu kendi saflarında sanırlar. Atatürk'ün emperyalizm ve savaş sloganını Kurtuluş Savaşı'nın ana fikri olarak kabul ederler. O zamanlar Anadolu hükümetine maddi ve manevi yardımda bulunmayı prensip olarak kabul etmiş olan Türk-Sovyet dostluğunu, Atatürk ve Lenin ilişkileri çevresinde diriltmeye çalışırlar. Türk sosyalizminin Atatürk'ten başlayacağına inanırlar. Daha açık bir deyimle bu görüşte olanlar da ikiye ayrılmışlardır. Bunlardan bir kısmı, devrimlerin doğal gidişinin sosyalizm olduğunu savunur, bir kısmı ise Atatürk devrimlerini korumakla Batı uygarlığına ulaşılacağını sanır. Birincilere göre Atatürk ilkeleri Batı burjuva demokrasilerine doğru gelişmektedir. İkincilere göre karma ekonominin yer aldığı Batı örneği bir sosyalizm söz konusudur. Atatürk'e ve devrimlere sahip çıkan bu görüşlerden acaba hangisi haklı? Bunları ayrı ayrı eleştirecek değiliz. Atatürk'e ve devrimlere karşı olanlar üzerinde de durmak istemiyorum. Bizce önemli olan, Atatürk devrimlerinin Batı burjuva demokrasilerine me, yoksa sosyalist demokrasilere doğru mu gelişeceği konusudur. Veya Kemalizm prensibi Türkiye'nin kurtuluşu için yeter mi? Öyle sanıyorum ki, Tanzimat'tan beri gelen ve Batı uygarlığını Türk toplumu için ülkü olarak alan bütün ilerici aydınlar Kemalizm prensibinin uygulanmasını Türk toplumunun çağdaş uygarlık düzeyine varması için yeterli görmektedir. Bu gruba bilimsel sosyalizmin metodu ile Türk toplumunun gerçeklerini araştırmanın zorunluğuna inanan sosyalistler dahil değildir. İlerici aydınlar dediğimiz bu Tanzimat aydınları için gaye, Atatürk'ün çizdiği sınırlar içinde ılımlı bir devletçiliktir. Bunların genel kanaati, halkın henüz çok partili bir politik hayatı sürdürecek bir seviyede olmadığıdır. Bunlar, Kemalizm'i uygulayacak sivil bir parti diktatörlüğü ile bu işin çözümleneceğine inanırlar. Orduyu böyle bir diktatörlüğe yardımcı olarak görürler. Bu ilerici aydınların karşısında çok partili demokrasi taraftarları vardır. Bunlar halk çoğunluğuna inanırlar. Genel iradeyi savunurlar. Atatürk Devrimlerinin bu türden bir burjuva demokrasisine doğru gelişmesi gerektiğine inanırlar. Serbest Cumhuriyet Fırkası denemesini, buna delil olarak gösterirler. Bütün gerici kuvvetler bu türden bir demokrasi anlayışının savunmasını yaparlar ve devrimlerinin amacının bu olduğunu ileri sürerler.''
Diğer Mahmut Esat Bozkurt Sözleri ve Alıntıları
- İhtilal nedir?
Bence, tam ve olgun anlamıyla ihtilal; siyasal, sosyal ve ekonomik bakımlardan mevcut bir nizamın yerine; yine siyasal, sosyal ve bilhassa ekonomik bakımdan zorla ve çoğunlukla silah gücüyle başarılan, yeni ve ileri bir nizam kuran harekettir.
İhtilal sadece siyasal ise, tam ve olgun anlamıyla bir ihtilalden bahsolunamaz. - Zekâ ve bilgi, taktik, feragat, ölümden korkmamak, bir ihtilalin unsurlarından olmamakla beraber, onu başarılı kılan belli başlı, hatta biricik etkenlerdir.
İhtilallerde başarı, zekâ ve bilgiyle eş olarak yürür. Tarih diyor ki: Büyük şeflerin eserleri de büyüktür. İhtilallerin genişliği ve kavrayışı şeflerin kafalarının dışarıya bir yansımasıdır. Son Türk ihtilali, Atatürk'ün kafasının bir fotoğrafisinden başka bir şey değildir. O, modern milletler karısında, bin yıl geri kalmış bir ulusu, Türk ulusunu bir hamlede bin yıl ileri götüren bir zekâ ve bir bilgi idi. - Başarılı ihtilallerin en büyük düşmanı, onu başaran arkadaşların birbirine girmesidir.
- Ölümden korkmamak, ihtilalin başarısını hazırlayan büyük hasletlerdendir.
Bununla beraber, aslolan ölmek değil, icabında öldürmektir. Ve yine icap edince hayatı hakir görmek, ölümün üstüne güle güle yürümektir.
Atatürk, "Yolunuzda bir asker gibi ölmeye hazırız" diyenlere; "Yolumda ölmeye değil, yaşamaya ve öldürmeye hazır olunuz! Dövüş sanatında aslolan ölmek değil, öldürmektir" derdi.
Bu böyle olmakla beraber, saati çalınca ölümü, bir dost kucaklar gibi kucaklamak, büyük davaların ardı sıra koşan ihtilalciler için bir gerekliliktir. - Şu noktayı da belirtmeliyim ki, ben komünist değilim. Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum, böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inanım vardır. Ben görmesem bile, gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım.
- Fikirleri yenmek imkânı yoktur. Bunları yenmek için tek çare, karşılarına daha kuvvetli fikirlerle çıkmaktır.
- Kendi hesabıma son sözüm şudur:
Bir ihtilal, hangi millet hesabına yapılırsa, mutlaka o milletin öz evladının eliyle yapılmalı ve onun elinde kalmalıdır.
Mesela;
Türk ihtilali, öz Türklerin elinde kalmalıdır. Hem de kayıtsız ve şartsız.
Yabancıların yardımıyla başarılan ihtilaller yabancılara borçlu kalırlar.
Bu borç ödenmez. - Asıl kaytakçılar, yeniliklerden zarar görecek kimselerdi. Fakat bunlar, çoğunlukla gizli kalırlar, tahriklerini gizli yaparlardı. Meydanda görünenler yobazlarla, yani softalarla, asker adını taşıyan baldırı çıplaklardı.
- Realite diyor ki:
Rusya'da komünizm geriledi ve düştü. Tatbikine imkân elvermedi.
Ve Rusya, eşit gündeliği tatbik edemedi. Sebebi, zekâ ve bilginin, zekâsızlık ve bilgisizlikle eşit tutulması idi.
Zeki ve bilgili çalışmadı. İşler durdu. İşçi süngülü askerle tehdit edildi. Belki de süngülendi. Yine çalışmadı...
Bu hali genelleştirince nasıl bir neticeye varılacaktır?
Medeniyetin kurumasına! - Biz tarihle beraber yürüyoruz. Tarihin icaplarıyla beraber yürüyoruz. Biz realistiz.
Nereye kadar gideceğiz ve nerede duracağız?
Tarih nerede durursa!
Fakat tarih durmayacaktır.
Durmak, ölmek demektir!
Hayat ilerlemede, ilerilerdedir.
Faşistlik, hayatı gerilerde arıyor.
Ölecektir!..
Komünizm, hayatı tarihin de ilerisinde arıyor. Düşecektir. Hayatın dışında kalacaktır. Düştü ve hayatın dışında kaldı!..