Söz sırası ?çisleri Bakanı Karabet Öztürk'te idi:
- Aziz Sefim! Yirmi Birinci Yüzyıla her bakımdan çok ileri, çok medeni ve çok beseri bir çehre ile
girmeliyiz. Bayrağımızın kan renginde olması yüksek beseri ülkülerle bağdasan bir sey değildir.
Bunu toz pembesi veya kıznazı rengine sokmak ne kadar ileri olduğumuzu bütün cihana ispat
edecektir. Bir de ben bir tek yıldızı yeter bulmuyorum. Amerikanın 49 yıldızı olsun da bizim neden
bir tane yıldızımız bulunsun? Onlardan daha talihli olduğumuzu belirtmek için bayrağımıza 149
tane parlak sarı yıldız konulmasını ve irtica alâmeti olan ayın da kaldırılmasını teklif ediyorum.
Beşeri şef, bu teklifi de sevinçle karsıladı:
- Parlak ve feyizli bir düsünce... Fakat bunu halka nasıl kabul ettireceğiz?
Diğer Hüseyin Nihal Atsız Sözleri ve Alıntıları
- Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... - Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın... - Hayat ölümün başlangıcıdır.
- Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu... - Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın... - Hayat ölümün başlangıcıdır.
- "Ummadık yerden gelen iyilik ve nezaket insanları daha çok sarar ve sarsar."
- "Acizleri layık olmadıkları mevkilere geçiren bir devlet batar!"
- "Bana insanlardan mı bahsediyorsun?" demişti. "İnsanlar mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. Bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir."
- "Hakikaten şu insanlar pek müz'iç mahluklardı. Kendi akıllarının üstünlüğüne inanarak başkasına öğüt vermekten vazgeçmiyorlar, fakat kendi gülünçlüklerini, zavallılıklarını da bir türlü idrak edemiyorlardı."