Sevmek...Sihirli kelimeyi kullandım galiba? Duyunca yüzünden gri bir bulut geçti de... Hangi yağmura gidiyor acaba? Seni en çok kıran sözcük değil mi? Sevgi... Sevmek... Birini, bir şeyi, bir yeri sevmek...
Diğer Yılmaz Erdoğan Sözleri ve Alıntıları
- Adam-sevgilim oyalanmak hiçbir zaman asli bir iş değildir. Bir işin yanında tali olarak yapılır. Mesela trenle Malatya'ya giderken yolda kitap okursan oyalanmış olursun ya da yarım saat erken gittiğin bir randevu öncesi, lokal bir amaçsızlık içinde bir vitrine bakarsan yine oyalanmış olursun. Ama ortada hiçbir şey yokken, yani ne bir tren yolculuğu, ne bir Malatya, ne bir kitap ne de erken gidilmiş bjr randevu mahalli; gürültülü bir vitrine saatlerce bakmak OYALANMAK değildir.
- Aynı kadına sevdalananlar birbirini vuruyor, aynı şeyden nefret edenler can ciğer arkadaş (.)
- ADAM: Sevgilim bugünlerde çıkabilecek miyiz? Hayır hazırlanman birkaç yıl daha sürecekse bu kıyafetle çıkmayalım.
KADIN: Neden?
ADAM: Moda değişecek hayatım. Ya da en azından mevsim değişecek, yazlık kıyafetlerle üşümeyelim diyorum.
KADIN: Abartma.
ADAM: Sen de abartma. Bir buçuk saattir portmantonun aynasında kendimi seyrediyorum ve sıkıldım.
KADIN: Bir de benim durumumu düşün yıllardır aynı manzarayı seyrediyorum.
ADAM: Ne varmış manzarada?
KADIN: Pek kayda değer bir şey yok. Bir burun ve arkadaşları. - ADAM: Bu sorulara bayılıyorum."Hah geldin mi? Çıktın mı?" Bazı insanlar gözlerinin önünde gelişen olaylara radyo tiyatrosu sahnesiymiş gibi davranırlar. Yani kendilerinin görmesi yetmez, duyanlar da anlasın isterler. Senin de en sevdiğin konuşma biçimi bu. Yıllardır şu kapıdan girdiğimde duyduğum ilk söz; Hayatım sen mi geldin? Yok sevgilim şimdilik öylesine uğradım, aslında birazdan geleceğim! Bu seferki tam bir geliş sayılmaz.
- Adam-sevgilim oyalanmak hiçbir zaman asli bir iş değildir. Bir işin yanında tali olarak yapılır. Mesela trenle Malatya'ya giderken yolda kitap okursan oyalanmış olursun ya da yarım saat erken gittiğin bir randevu öncesi, lokal bir amaçsızlık içinde bir vitrine bakarsan yine oyalanmış olursun. Ama ortada hiçbir şey yokken, yani ne bir tren yolculuğu, ne bir Malatya, ne bir kitap ne de erken gidilmiş bjr randevu mahalli; gürültülü bir vitrine saatlerce bakmak OYALANMAK değildir.
- Aynı kadına sevdalananlar birbirini vuruyor, aynı şeyden nefret edenler can ciğer arkadaş (.)
- ADAM: Sevgilim bugünlerde çıkabilecek miyiz? Hayır hazırlanman birkaç yıl daha sürecekse bu kıyafetle çıkmayalım.
KADIN: Neden?
ADAM: Moda değişecek hayatım. Ya da en azından mevsim değişecek, yazlık kıyafetlerle üşümeyelim diyorum.
KADIN: Abartma.
ADAM: Sen de abartma. Bir buçuk saattir portmantonun aynasında kendimi seyrediyorum ve sıkıldım.
KADIN: Bir de benim durumumu düşün yıllardır aynı manzarayı seyrediyorum.
ADAM: Ne varmış manzarada?
KADIN: Pek kayda değer bir şey yok. Bir burun ve arkadaşları. - ADAM: Bu sorulara bayılıyorum."Hah geldin mi? Çıktın mı?" Bazı insanlar gözlerinin önünde gelişen olaylara radyo tiyatrosu sahnesiymiş gibi davranırlar. Yani kendilerinin görmesi yetmez, duyanlar da anlasın isterler. Senin de en sevdiğin konuşma biçimi bu. Yıllardır şu kapıdan girdiğimde duyduğum ilk söz; Hayatım sen mi geldin? Yok sevgilim şimdilik öylesine uğradım, aslında birazdan geleceğim! Bu seferki tam bir geliş sayılmaz.
- Berfinim,
içimin güler yüzü,
yaşanılası iklimim hoşgeldin.
(adımın çapraz yazılması kimin
umrunda..
denize düşen yılana öykünür
biraz da...)
bir aralık sızıverdin işte
ömrümüzün en gevrek zamanı...
çıt diyor kırılıyoruz,
öfke kadar saydamız o zamanlar
ve kırılgan
bıçak kadar!
kızım demeyi öğrettiğin için
o tanrısal kokun
ve gülüşündeki baban için
ki hala zilleri çalıp kaçmak istiyorduk
yarım yamalak aşk kırıntıları
tabakta bırakılmış, yazık atılacak bir sevda
haritası,
hatta el değmemiş delilikler istiyorduk..
çocuktuk daha
büyümeye direniyorduk,
iş toplantılarında lolipop zamanlar düşlüyorduk
ama sızıverdin işte...
bir avuç yeşil gevrek rokaydık,
mayışmamıza bir limon yetecekti..
biz garsonu bekliyorduk,
sen çıkageldin...
hoşgeldin berfinim...
kızım kızgınlığım..
bilmiyorduk daha,
objektiflerin objektif olmadığını,
ikimize yeter sanıyorduk ikimizin toplamı,
meğer doyurmak çok zormuş
içimizdeki hayvanı..
habersiz geldin, kusura bakma
ortalık biraz dağınıktı...
şimdi hemen toparlarız sanıyorduk,
olmamıştık daha...
işin zor kızım,
hem büyüyecek
hem bizi büyüteceksin..
baban mı var, derdin var kızım..
hoşgeldin kızım,
içimin gülen yüzü, hoşgeldin...
( Kardeşim Berfin'e...) - Neden hayatımız sonsuz bir geyik muhabbetine dönüşmüştü?
Neden her yerde her zaman aynı şeyler, aynı konuşmalar, aynı kötü espriye aynı salak gülmeler vardı? (syf 20)