Sana diyordum ki çocukken çalmaya başladığımda zamanın değiştiğini fark ettim. Bunu Jim?e anlattım, Jim herkesin aynı şeyi hissettiğini söyledi bana, kişi kendini soyutlayınca... Aynen böyle dedi bana, kişi kendini soyutlayınca. Fakat hayır, ben çalarken kendimi soyutlamıyorum. Yalnızca yer değiştiriyorum. Bir asansördeymişsin gibi, asansörde etraftakilerle konuşuyorsun, garip bir şey duymuyorsun, bu arada birinci kata, onuncu kata, yirmi birinci kata çıkıyorsun ve kent ayaklarının altında kalıyor, oysa sen girince başladığın tümceyi bitiriyorsun, ilk sözcüklerinle son sözcüklerin arasında elli iki kat var. Ben çalmaya başlayınca bir asansöre giriyor olduğumu fark ettim, fakat bu bir zaman asansörüydü, evet sana bunu böyle söyleyebilirim. Sanma ki ipoteği ya da dini unutuyordum. Yalnızca o anlarda ipotek ve din kişinin üstünde taşımadığı bir giysi gibiydi; giysinin dolapta olduğunu biliyorum fakat o anda bana giysinin varlığından söz etme, giysi onu giydiğim zaman var, ipotekle din de çalmayı durdurduğum an yeniden var oluyorlardı, annem saçları darmadağınık odaya giriyor ve bu şeytani müzikle başını şişirdiğimden yakınıyordu.
Diğer Julio Cortazar Sözleri ve Alıntıları
- "Klasik" denince söz edilen, hep gerçeğin güzelliğe kurban verilmesiyle elde edilen türden bir üründür.
- Kafamın salgıladığı bu salya ve sümük çıldırtıyor beni.
- Gerçek sessizlikle ilişkisi olmayan uçsuz bucaksız bir sessizlik vardı.
- O ilk gün uzun uzun fotoğrafa bakıp o sahneyi anımsadı: Elden gitmiş olan gerçekle anının iç karartan karşılaştırılması, bütün resimler gibi donmuş bir anı ki hiçbir şeyi eksik değildi, sahnenin asıl toparlayıcısı olan hiçlik bile; hele hele hiçlik hiç eksik değildi.
- Yaşam ki devinimle ritim kazanır, ama katı bir hayal zamanı ortadan kesip dilimlere bölerek devinimi yok eder, o uçucu, elle tutulmaz, en gerekli, en öz zaman kıymığını seçmezsek eğer.
- Bir öbeğin kıyısındaydı, sıradan bir sarı çiçek. Sigara yakmak için durmuştum, dalgın dalgın çiçeğe baktım. Sanki çiçek de bana bakıyordu, bilirsin ya, bu tür iletişimler ara sıra... Biliyorsun ne demek istediğimi, herkeste olur bu duygu, hani güzellik dedikleri şey. Hepsi buydu: Çiçek güzeldi, çok güzel bir çiçekti. Ve ben lanetlenmiştim. Çünkü günlerden bir gün ölecektim hem de temelli. Çiçek güzeldi, gelecekte insanlar için her zaman çiçekler olacaktı. Birden damdan düşercesine hiçi anladım, hiçliği demek istiyorum, hiç. Ben bunun huzur olduğunu sanmıştım, bir zincirin son halkası. Oysa ölecektim. Luc zaten ölmüştü, bizler için bir daha hiç çiçek olmayacaktı, bir daha hiçbir şey olmayacaktı, hiç ama hiçbir şey, hiçlik de buydu işte. Bir daha hiç çiçek olmaması. Kibritin alevi parmaklarımı yaktı, acıttı.
- Saatler geçiyor, bir-iki dakika geçiyor, zaman kamçılarla, saçılan tükürüklerle dolu olan bir şey.
- Düşünce denen şey, kimi zaman kendini duyurabilmek için sayısız engellerden geçmek, kendi kendini çözümlemek zorunda kalıyor sanki.
- "Klasik" denince söz edilen, hep gerçeğin güzelliğe kurban verilmesiyle elde edilen türden bir üründür.
- Kafamın salgıladığı bu salya ve sümük çıldırtıyor beni.