Otuz yıl sonra şimdi evimizin komşu evine bakan ve içeriye çok ışık sızdıran yüksek pencerelerini, ovulup kar gibi yapılmış çam ağacından basamakları, sahanlıkları, binlerce kez üzerinden kayarak cilalanmış gibi parlattığım sert keresteden kaygan korkuluğuyla merdivenini açık seçik görür gibiyim.
Çocukluğum şu anda istediği kadar benden uzak bulunsun, istediği kadar bana akıl ermez ve masalsı görünsün, yine de tam bir mutluluk içinde yaşıyorken, ansızın içimde beliren acı ve çatışmaları tüm ayrıntılarıyla anımsayabiliyorum.
Şimdiki duygularımdan bazısı, ben çocukken de hiç değişmeden varlığını sürdürmüştü: kendi değerimden duyduğum kuşku örneğin, kendimi takdirde cesaretsizlik, dünyayı hiçe sayan ideal tutkusuyla bayağı duygusal haz arasında bocalayışım.
Ve o zamanki gibi sonradan da yüzlerce kez, kimi aşağılanacak bir hastalığın, kimi bir üstünlüğün varlığımda dışa vurumunu gördüm. Kimi vakit, Tanrı'nın beni böylesi çileli bir yoldan özel bir yalnızlık ve derinliğe doğru çekip götürmeyi tasarladığına inandım; kimi vakit her şeyde miskin bir karakter güçsüzlüğünden binlerce kişinin yaşam boyu güç bela sırtında taşıdığı bir nevrozun belirtilerinden başka bir şey çarpmadı gözüme.
Bütün bu duyguların ve anıların eza verici çatışmasını temel bir duyguya indirgeyip, bir isimle donatmak gerekirse, tek bir sözcükten başkası aklıma gelmiyor:Korku.
Çocuksu mutluluğumun bulanıp duruluğunu yitirdiği bütün saatlerde içimde uyanan duygu korkuydu yalnız, korku ve güvensizlik.
Cezadan korku, vicdanımdan korku, ruhumdaki yasak ve yüz kızartıcı bir gözle baktığım kıpırdanışlardan korku.
Diğer Hermann Hesse Sözleri ve Alıntıları
- "...Sık sık anne ve babam hakkında da yine böyle düşünmüşümdür. Onlar sanır ki, ben kendi çocuklarıyım ve kendileri gibiyim. Ama her ne kadar kendilerine sevgi beslemem gerekse de, gerçekte onlara yabancı, onların anlayamayacağı biriyim. Benim başlıca önemli gördüğüm şeyi, yani ruhumu fazla önemsemez, buna verdiğim önemi gençliğime sayar, yahut benim bir kaprisim gözüyle bakarlar. Öte yandan beni sever, benim uğruma hiç bir özveriden geri kalmazlar. Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde."
- İlk kez tadıyordum ölümü ve ölümün tadı acıydı, çünkü doğmaktı ölüm, korkunç yenilikler karşısında duyulan dehşet ve ürküntüydü.
- Sızlanıp yakınacaksın da eline ne geçecek? Her şeyin hayırlı bir yol izleyip olması gerektiği gibi olduğunu, hiçbir şeyin başka türlü olamayacağını gerçekten göremiyor musun?
- O zamanlar kendini harcamış, yaşam denilen şeye tümüyle gözlerini kapamıştı. Yaşam da buna uymuş, kendisine hiçbir istek yöneltmemişti. Bunun sonucu olarak toplumdan soyutlanmış, işi haylazlığa vurmuş, yaşamın dışında sadece bir seyirci konumunda bulunmuştu.
- İşime geldiği gibi yaşadım hep, elimin altında bol bol özgürlük ve güzellik vardı, ama ben hep yalnız kaldım.
- Bir babadan çocuğuna burnu, gözleri, hatta zekası kalıtım yoluyla geçebilir, ama ruhu asla. Her insan yeni bir ruh taşır kendisinde.
- Bilmediği şey değildi, biri kalkıp mutluluğuyla ya da erdemliliğiyle böbürlenip büyüklendi mi, bunun arkasında bir bit yeniği olurdu hep.
- Cumartesi akşamını yaptık. Bütün bir hafta canını dişine takıp çalıştıktan sonra, bu akşamın insana ne hoş geldiğini bilemezsin sen.
- Yaşam konusunda bir fikrin vardı; içinde bir inanç, bir beklenti yaşıyordu; eylemlere, acılara, özverilere hazırdın. Ama yavaş yavaş anladın ki, dünya hiç de senden eylemlerde ve özverilerde bulunmanı istemiyor; yaşam, kahraman rollerine ve benzeri şeylere yer veren bir kahramanlık destanı değil, insanların yiyip içmeler, kahve yudumlamalar, örgü örmeler, iskambil oynamalar, radyo dinlemelerle yetinip hallerine şükrettikleri rahat bir orta sınıf evidir.
- "Senin ruhun bütün dünyadır,"