ORHAN PAMUK, Yazar (Nobel), TR-2014, YapıKredi Yayın, 477 sf.
http://www.kitabinomurgasi.com/2015/01/orhan-pamuk-kafamda-bir-tuhaflik.html
***İstanbul'un 62 dile çevrilmiş yazarı, kente en alttan gelenleri (1969-2102) yüreklerinden yakalarken, bizi SOKAKLARDA OLMAYA ve geçmişin sıcaklığının sembolü BOZAya davet ediyor.
Kafamda Bir Tuhaflıkın, Kara Kitap sonrasındaki en güzel kitabı olduğunu düşünüyor, Orhan Pamuk'u hürmetle selamlıyorum.
-KAFAMDA BİR TUHAFLIK VARDI,
İçimde de ne o ZAMANA
Ne de o MEKANA aitmişim duygusu (William Wordsworth).
-Bir parça ARAZİYİ ÇEVİREN ve BURASI BENİM deyip kendisine İNANACAK KADAR SAF İNSANLAR BULABİLEN ilk kişi, SİVİL TOPLUMUN gerçek kurucusudur (J.J.Rousseau).
-Vatandaşlarımızın ŞAHSİ görüşleriyle RESMİ görüşleri arasındaki FARKIN DERİNLİĞİ, DEVLETİMİZİN GÜCÜ'nün kanıtıdır (Celal Salik).
-Söylenecek YALAN ağızda, akacak KAN damarda, kaçacak KIZ konakta durmaz (Beyşehir Halk Deyişi).
-...sokaklarda BOZAA diye bağıra bağıra ilerleyen ve bizlere GEÇMİŞ yüzyılları, KAYIP GÜZEL GÜNLERİ hatırlatan satıcıların...
-(Atatürk) SOKAK SATICILARI SOKAKLARIN BÜLBÜLLERİ, İSTANBUL'UN NEŞESİ VE HAYATIdır diyor. Sakın ha onları yasaklamayacaksınız. O günden beri sokak satıcılığı İstanbul'da serbesttir.
-(Liselerde) ARKA SIRALAR haydutların, tembellerin, kafasızların, çaka çaka başı dönen umutsuzların, iri yarı kabadayıların, yaşlıların ve yakında okuldan atılacakların yeriydi.
...pek çok öğretmen arka sıralarda oturan öğrencilere bir şey öğretmeye çalışmanın beyhudeliğini tecrübeyle biliyorlardı.
...Arkadakiler, yazları bahçe sinemalarında perdedeki film hakkında sürekli konuşanlar gibi, derste olup bitenler hakkında HİÇ DURMADAN YÜKSEK SESLE KONUŞUR, HİKAYELER ANLATIR ve HEP BİRLİKTE KAHKAHALAR ATARLARDI ki, tahtada soru soran ile ona birinci sıradan cevap veren öğrenci bazen birbirini duymazdı.
...Mevlut için en MÜKEMMEL OKUL MUTLULUĞU, hem arkadakilerin yaptığı ŞAKALARA GÜLEBİLMEK hem de Nazlı Öğretmeni DİNLEYEBİLMEKti.
-...lisenin ilk yılında, okula gidip gelmekten başka işleri olmadığı halde sınıfta kalan, dışarıda para kazanamayan ve durmadan dedikodu yapan palavracı HELA KALABALIĞINI ortaokuldayken fazla büyüttüğüne karar verdi.
SOKAKLARDAKİ DÜNYA okuldakinden daha BÜYÜK ve HAKİKİYDİ.
-İnsan şehirde KALABALIK İÇİNDE YALNIZ olabilirdi ve şehri ŞEHİR yapan şey de zaten KALABALIK İÇİNDE İNSANIN KAFASINDAKİ TUHAFLIĞI SAKLAYABİLME İMKANIYDI.
-SİYASETİN AŞIRISINDA YAPMACIKLI BİR ŞEY VARDI.
-SEYRETMESİ BİRBİRİNDEN ZEVKLİ PEK ÇOK ŞEYİN AYNI ANDA HAREKET ETTİĞİ BİR YER olarak seviyordu şehri. En çok şey de Şişli, Harbiye, Taksim, Beyoğlu civarında oluyordu.
-HAYATIN VERECEĞİ HUZUR VE GÜZELLİK, ancak hayatından uzakta başka alemleri DÜŞLERKEN ortaya çıkıyordu.
-...benim gibi BİR SAKATI KISKANIP DEDİKODU ETMELERİnin nedeni, eğri boyunlu biri olmama rağmen KIZLARIYLA MUTLU olabilen, HAYATTAN ZEVK ALAN, KAFA ÇEKMEYİ BİLEN bahtiyar bir adam olmamdır.
-Mevlut eskiden, yani adam olmadan önce, GÖVDESİYLE RUHU VE DÜŞÜNCELERİ ARASINDA BİR AYRIM yapmaz, hepsine birlikte BEN derdi. ASKERDEYSE gövdesine tam sahip olamayacağını, hatta onu KOMUTANLARINA TESLİM ederse hiç olmazsa RUHUNU KURTARABİLECEĞİNİ ve bu sayede DÜŞÜNCE VE HAYALLERİNE SAHİP OLABİLECEĞİNİ daha ilk muayenede anladı.
-KAFAMDA BİR TUHAFLIK VAR; NE YAPSAM BU ALEMDE YAPAYALNIZ HİSSEDİYORUM KENDİMİ.
-Mevlut otuzundan sonra ERKEĞİN hayatta bir KURT GİBİ YALNIZ olduğunu sokaklardan öğrenmişti. Talihliyse bir de Rayiha adlı DİŞİ KURT olurdu. Sokakların verdiği yalnızlığın ASIL İLACI tabii ki gene SOKAKLARdı.
-ŞEHİR HAYATININ DERİNLİĞİ SAKLADIKLARIMIZIN DERİNLİĞİNDEN GELİR.
-Sokaklarda yürürken dikkat edip gördüğü ESRARLI ŞEYLERİN KENDİ KAFASINDAN ÇIKTIĞINA çocukluk ve ilkgençliğinde de inanırdı Mevlut. ...Daha sonraki yıllarda, bu düşünceleri ve hayalleri BAŞKA BİR GÜCÜN KAFASINA KOYDUĞUNU hissetmişti. Son yıllarda ise KAFASINDAKİ HAYALLER İLE SOKAKTA GÖRDÜĞÜ ŞEYLER ARASINDA BİR FARK GÖRMÜYORDU Mevlut: HEPSİ AYNI MALZEMEDENDİ sanki.
...Süleyman'ın balkondan seyrettiği uzaktaki GÖKDELENLERİN İrşad gazetesindeki MEZAR TAŞLARINA benzemesi de kendi hayali olabilirdi. Tıpkı onsekiz yıl önce SAATİNİ iki gaspçıya KAPTIRDIKTAN sonra ZAMANIN DAHA HIZLI AKTIĞINI sanması gibi.
-HİÇ VAZGEÇME BOZACI. BU KULELER, BETONLAR ARASINDA KİM ALIR DEME. SEN HEP GEÇ SOKAKLARDAN.
-BEN KIYAMETE KADAR BOZA SATACAĞIM dedi Mevlut.
-ŞEHRE SÖYLEMEK, DUVARLARA YAZMAK İSTEDİĞİ ŞEY şimdi aklına gelmişti işte. Bu RESMİ hem ŞAHSİ görüşüydü; hem KALBİNİN hem de DİLİNİN niyetiydi:
BEN BU ALEMDE EN ÇOK .....................***. dedi Mevlut kendi kendine.
***********
***Özellikle eksik bırakılmıştır; çünkü bu cümle çok önemli bir cümledir ve ancak kitap tam okunduğunda anlam bulabilir*
Diğer Orhan Pamuk Sözleri ve Alıntıları
- Rötuşlanmış fotoğraflar ruhları öldürüyor!
- Sessizlerin, anlatmayı bilmeyenlerin, kendini dinletemeyenlerin, önemli gözükmeyenlerin, dilsizlerin, o iyi cevabı hep olaydan sonra evde düşünenlerin, insanların hikayelerini merak etmediği o kişilerin yüzleri diğerlerinden daha anlamlı, daha dolu değil mi? Sanki anlatamadıkları hikayelerin harfleriyle kaynaşıyor bu yüzler, sanki sessizliğin, ezikliğin, hatta yenilginin işaretleri var onlarda.
- Hiçbir şey, hiçbir şeyin işareti olmadığı gibi, her şey her şeyin işareti de olabilirdi.
- Virgüllerle koşardım, noktalarla duraklar, ünlemlerde şaşardım! Ne kadar şaşırtıcıydı kitaplarda, haritalarda dünya!
- Ama, senin yazdığın o parlak cümlelerin, o ince buluşların ve düşüncelerin yaratılmasında, tuhaf bir şekilde, ilk anda kanıtlanamayacak kadar karmaşık bir yolla, sanki benim de bir payım varmış gibi gelirdi bana.
- Bunu okurken kendini benim yerime koy da işaretlerime dikkat et; çünkü kendimden bahsettiğimde biliyorum senden söz ettiğimi ve senin hikayeni anlattığımda sen de biliyorsun kendi anılarımı dile getirdiğimi.
- "Her akıllı insan hayatın güzel bir şey olduğunu, amacının da mutlu olmak olduğunu bilir," dedi babam üç güzel kızı seyrederken. "Ama yalnızca aptallar mutlu olur. Nasıl izah edeceğiz bunu?"
- Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum. Bilseydim bu mutluluğu koruyabilir, her şey de bambaşka gelişebilir miydi? Evet, bunun hayatımın en mutlu anı olduğunu anlayabilseydim, asla kaçırmazdım o mutluluğu. Derin bir huzurla her yerimi saran o harika altın an ,belki birkaç saniye sürmüştü, ama mutluluk bana saatlerce, yıllarca gibi gelmişti..
- Ben esrarı hala çözememiş olurdum, ama sen, daha bir çok sayfadan ve saatten ve gece geç vakit aç köpek sürüleri kapının önünden geçtikten sonra, bilmeceyi bitirmiş olurdun. Sümerlerde sağlık tanrıçası: Bo; İtalya'da bir ova: Po; bir cetvel türü: Te; bir nota: Re; aşağıdan yukarıya akan ırmak: Alfabe; harflerin ovasında olmayan dağ: Kaf; sihirli kelime: Dinle; aklın tiyatrosu: Rüya; yanda resmi görülen yakışıklı kahraman; sen hep bilirsin, ben hiç çıkaramam. Gecenin sessizliğinde, başını dergiden kaldırdığında yüzünün yarısı aydınlıkta, yarısı karanlık ayna, sorardın, ama anlamazdım, bana mı, bilmecenin ortasındaki yakışıklı ve ünlü kahramana mı: ''Acaba saçlarımı mı kessem?'' Bir an, ben, gene boş, bomboş bakardım.
- hiçbir zaman inandıramadım seni kahramansız bir dünyaya neden inandığıma. hiçbir zaman inandıramadım seni o kahramanları uyduran zavallı yazarların neden kahraman olmadıklarına. hiçbir zaman inandıramadım seni o dergilerdeki resimleri çıkanların bizden başka bir soydan olduğuna. hiçbir zaman inandıramadım seni sıradan bir hayata razı olman gerektiğine. hiçbir zaman inandıramadım seni, o sıradan hayatta benim de yerim olmasi gerektiğine.